Sosyal Genetik Mühendisliği ve GDO’lu Fikirlerimiz
Suni ortamlarda, genlerine suni müdahaleler neticesi elde edilen bitki ve hayvanlara "genetiği değiştirilmiş organizmalar" (GDO) deniyor. Yakın zamanlara kadar dünyada açlığı bitirecek mucizevi teknoloji diye pazarlanan GDO'lu ürünler, şimdilerde herkesin fellik fellik kaçınmaya çalıştığı, açık birer tehlike haline gelmiş bulunuyor.
Gıda endüstrisi, üretim aşamasında kendine lazım olan hızlı yetişme, hastalıklara dayanıklılık gibi özellikleri ve satış aşamasında kendisine lazım olan parlak renk, çekici koku, muntazam şekil, ideal büyüklük gibi özellikleri genetik çalışmalarla elde etmiş, ama hepsinden daha mühim sayılması gereken “tüketici sağlığı” gibi bir "satış sonrası" meselesini pek de umursamamıştı. Bu dikkate alınsaydı da bir netice edileceğinin garantisi yoktu zira genetik mühendisleri belli bir özelliği değiştiren bir geni keşfedip onu değiştirdiklerinde yaptıkları değişikliğin bir bütün olarak organizmada yarattığı tahribatın ne olacağını hesaplayamıyorlardı.
GDO için gen teknolojisinin belli bir seviyeye kadar gelişmesini beklemeye mecbur kalan "batı", GDO'nun ilk uygulamalarını sosyal alanda uzun zaman önce başlatmıştı. Laboratuvarları geri kalmış ve gelişmekte olan ülkeler, kobayları ise bu gariban ülkelerin her şeyden habersiz sakinleriydi.
Milletleri, etnik, dini, içtimai toplulukları bir organizma ve bir mühendislik alanı olarak gören "batılılar" siyasi sahada belirleyici olan kolektif genlerle, algı, inanç ve kültür kodlarıyla "oynadıkları" sayısız deneyle epeyce mesafe katetmiş, genetik sosyal mühendisliğinde epeyce tecrübe kazanmış sayılabilirler.
Maalesef bizim güzel ülkemiz de batılı sosyal mühendislerin devasa laboratuarlarından birisidir.
Türkiye sosyal laboratuarında özellikle son bir asırdır yapılmamış tecrübe kalmamıştır desek abartmış olmayız. Ülkemizdeki neredeyse her ideolojik grup, bir sosyal genetik mühendisliği deneyinin neticesinde ortaya çıkmış GDO'lu bir üründür.
Sosyal deneyin ilk aşaması "tecrittir". Deneyin başarısı için, inanç genleri üzerinde çalışma yapılacak kimselerin izole edilmesi elzemdir. Deneyin kobaylarının dış dünyayla irtibatları mümkünse tamamen kesilmeli, tüm sosyal ilişkiler sadece grubun içerisinde sürdürülmelidir. Aksi halde başka telkinlere maruz kalacak deney elemanlarının indoktirinasyonunun sağlıklı şekilde yürütülemeyeceği açıktır.
Tıpkı genetiği ile oynanacak domates tohumunun topraktan, tabîi ortamından koparılarak tüm çevresel etmenlerin tesirinden uzaklaştırıldığı gibi, insanlar da annelerinden, babalarından, yakın ve uzak akrabalarından, çocukluk arkadaşlarından koparılırlar. Kendi çevrelerine yabancılaştırılırlar.
İkinci aşama indoktrinasyon yahut beyin yıkama aşamasıdır. Deney elemanına sahip olduğu inançların boş, bilgilerin yanlış olduğu öğretilir. Yeni fikirlerin "ekilmesi" için eskilerin yok edilmesi gerekmektedir.
Tıpkı genetiği ile oynanacak domates tohumunun içinden "zararlı" genin çıkartılıp yerine "doğru" genin yerleştirilmesi gibi insanlara ideolojik yükleme yapılır. Seçilmiş belli gazete, dergi ve kitapların dışında her türlü alternatif yayınla irtibatları kesilir. Sadece belli fikirlere maruz kalmaları sağlanır.
Üçüncü aşama yapılan ideolojik yüklemenin dimağlarda kök salması için müsait şartları muhafaza ve bekleme aşamasıdır. Deneyin tüm elemanlarının izolasyon fanusu içinde mütemadiyen aynı propagandaya maruz kalarak yeni "fikirlerini" içselleştirmesi sağlanır.
Mesela komünist bir "grup" mu elde etmek istiyorsunuz, hemen yukarıdaki formülle işe başlarsınız. Deneyinizin hedefi olarak tespit ettiğiniz çocukları yaz kampları, öğrenci hareketleri gibi vesilelerle kendi çevrelerinden yavaş yavaş koparırsınız. Bu tür bir deneyin ikinci aşamasını geçmiş deney elemanlarına sorsanız size anlatacakları şunlardır: Kendi aileleri ve çevreleri gaflet ve delalet içindedirler. Cahil anneleri ancak afyon sayılabilecek "boş" dini inançlar peşinde zamanını tüketmekte, "aymaz" babaları sermayecilerin çarklarını çevirmektedir. Akrabaları sömürüldüklerinin farkına varamamakta "hakikatin aydınlığını" yalnızca kendileri görebilmektedir. Toplum zaten yoldan çıkmıştır! Üçüncü aşamayı da tamamlamış olanlar, nasıl olup da "hakikati" görebilenin kendi küçük gruplarından ibaret olduğu sorusunu bir tür mutlak imanla göğüsleyebileceklerdir.
Yahut nevi şahsına münhasır, modern bir dini "cemaat" mi tasarlayacaksınız, formül aynı formüldür. Yatılı Kur'an kursları, okullar, dershaneler ve öğrenci evleri izolasyon ve indoktrinasyon için gerekli ortamı sağlar. İzole edilen, ailelerinden ve çevrelerinden uzaklaştırılan çocuklar sadece fiziksel olarak değil fikren de izole edilir. Sadece o cemaatin liderinin ve önde gelenlerinin fikirleri okunur, tartışılır. Başka yazarlar, kitaplar fiilen yasaktır. Cemaat şemsiyesi (ki aslında bir cam fanustur) dışına çıkanların "bozulacağı" fikre inceden inceye kafalara nakşedilir. Sadece cemaat içi kapalı devre sosyal ilişkiler kurmasına izin verilen elemanların hakikat algısı tamamen değiştirilir. Artık genetik müdahale tamamlanmış, cemaat mensupları için, hakikatin sadece cemaatin merceğinden geçerken kırılmış, manipüle edilmiş bir versiyonu hakikat sayılır hale gelmiştir. Grup içinde tabakalaşma ve tabakalar içinde izole birimlerin ihdası, sosyal genetik mühendisliğinin vardığı ileri aşamaları gösterir. Çeşitli genleri ile oynanan "organizmanın" değiştirilen genlerinden sadece bir tanesindeki olumsuz gelişmeler yüzünden ölüp gitmemesi için deneyin birbirinden habersiz, izole edilmiş bölümlerde yürütülmesi akıllıcadır.
Merhum üstad Cemil Meriç meşhur aforizmasında, "İzm'ler idrakimize giydirilen deli gömlekleri." der. Deli gömlekleri giymek akıllıyı deli yapmaz ama hareket kaabiliyetini sınırlar. Elini ayağını bağlar. İdrakin bağlanması da tam olarak burada anlatmaya çalıştığım şey. Hayatımızın bir gerçeği olan ideolojik topluluklar -ki cemaatler, tarikatlar, dini örgütler de büyük ölçüde bu tanıma girer- insanın idrakini az ya da çok bağlar, insana küçük ya da büyük at gözlükleri takarlar. Ata takılan gözlükler, atın sağa sola sapmaması için fıtrata yapılmış geçici, anlık, ortadan kaldırılabilir bir müdahaledir. Ama aynı türden bir müdahalenin eşref-i mahlûkat sayılan insanoğlunun idrakine, inanç sistemine, kültür kodlarına hem de kalıcı olarak yapılması asla kabul edilemez.
Başta bizzat kendimiz olmak üzere, dini yahut seküler ideolojik gruplara mensup her ferdin, üzerindeki deli gömleğinin, yani beynine ekilmiş GDO'lu fikirlerin, kalbine işlenmiş GDO'lu inançların ve gözlerine takılmış at gözlüklerinin farkına varması dileğiyle...
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.