Müslüman olmanın dayanılmaz hafifliği
Müslüman, kayıtsız şartsız Allah’a ve son Peygamber, âlemlere rahmet olarak gönderilen, kurtarıcımız, müjdecimiz, önderimiz Muhammed Mustafa (s) in “Bu Allah’tandır” diyerek tebliğ ettiklerine kesin iman ve itaat edendir. Çünkü İslâm hem lügat hem ıstılah itibariyle böyle buyurmaktadır.
“Kurtuluşa ermek, boyun eğmek, teslim olmak; teslim etmek, vermek; barış yapmak” anlamlarındaki silm (selm) kökünden türemiş olan İslâm’ın etimolojisini yapan ilk âlimlerden İbn Kuteybe kelimeyi “boyun eğmek ve iradî olarak uymak suretiyle barış ortamına girmek”, İbn Manzûr da “boyun eğmek (inkıyâd) ve itaat etmek” şeklinde açıklamıştır.
Sonraki kaynaklarda genellikle bu açıklamalar tekrar edilmiş, “sulh ve selâmet gayesiyle boyun eğmek, tâbi ve teslim olmak” mânaları öne çıkarılmıştır. İslâm’ın sözlük anlamındaki inkıyâd ve itaat her ne kadar mutlak ise de kelimenin örfteki kullanımı sadece “doğruya ve hakka uyma” mânası taşır. Yanlışa ve kötüye boyun eğme şeklinde bir teslimiyet İslâm’a aykırıdır ve isyan olarak nitelendirilir.
Müslüman “iman”la mükelleftir. İman ise, güven, emniyet, samimiyet ve sırdaşlık duygularının motive ettiği bir tutumu anlatır. Bu tutum, samimiyetine inanıp güvendiğimiz bir yakınımızla aramızdaki irtibata benzer bir ilişkinin ifadesidir. İmanın içerdiği güven ve bağlılığın gerçekleşmesi belli ölçüde dinî bilgi birikimine dayanan tecrübeyle mümkün olmaktadır.
İman ve İslâm bağlamında Müslüman aynı zamanda tam bir samimiyet, içtenlik testindedir. Hayatın tüm aşamasında sadece Allah’a karşı bir sınavdadır. Müslümanın hayat yolunda ilerlerken, söz konusu sınavlarla, sürekli mânialarla, tuzaklarla, tehlikelerle burun burunadır.
Müslümanı imanından, daha doğrusu İslâm’dan uzaklaştırmak için kendisini çevreleyen tehdit ve tehlikeler iki kategoride tezahür etmektedir. Gözle görülenler; bizzat insanın kendinden kaynaklananlar. Müslümanın kendinden kaynaklanan tehlikeler hayatın tüm anlarında ve alanlarında hemen yanı başındadır ki buna “nefs” denilmektedir.
Nefs ile mücadeleye hem dikkat çekilmiş, hem özel bir önem verilmiştir. Bizzat Hz. Peygamber (s) nefs ile mücadeleyi “büyük cihat” olarak nitelendirmiştir. Nefs ile mücadelenin yöntemi tasavvuftur. Âlimler, tasavvufu “Nefs ile mücadele ilmi” diye tanımlamışlardır.
İslâm, daha doğrusu Müslümanlar, kendilerinden kaynaklanan engellemelerin yanında günümüzde dış dünyanın büyük bir tehdidi altındadırlar. Ama Müslümanlar hala bu büyük tehdidin farkında değiller.
İslâm’a yönelen dış tehditler Siyonizm odaklı ve çeşitli kolları bulunmaktadır. Kilise Siyonizm’in bir karakolu gibi çalışmaktadır. Hristiyanlık aslında bir din bile değildir. Tamamen ticari bir kurum ve tüm gücünü İslâm’ı yok etmek için kullanmaktadır. Yaklaşık otuz beş yıldan beri Türkiye’yi meşgul eden, kaynaklarını tüketen PKK Terörü bir ABD kilisesi projesidir. Ama ne yazık, terör belasının sebepleri arasında gözden kaçmıştır.
Türkiye’de dini cemaatlerin bir kısmının ABD kilisesi kanatları altında faaliyet gösterdikleri, projelendirildikleri gün gibi ortada. Son bir yıl içinde rüzgâr hızıyla gelişen olayların merkezinde olan cemaat projesinin ABD merkezli olması hiç ama hiç şaşırtıcı değil. Bir cemaatin MİT müsteşarı ile ne alıp vereceği olabilir ki içeri almak için kumpas kurar?
İslâm’a yönelik planlı düşmanlıklar, saadet asrından beri sürmektedir. Yarında devam edecektir. Önemli olan Müslümanların bilinen ve bilinmeyen bu tür tehlike ve tehditlere karşı Kur’an ve Sünnetle teçhiz edilmiş, bezenmiş, bilgilenmiş olarak karşı koyabilmeleridir.
Bir gerçek asla unutulmamalıdır. Din Allah’ındır ve Allah dinini korumaktadır. Müslümanlar sadece Allah’ın yardımı ile ayakta kalmaktadırlar. “Küfür bir millettir.” Hadisi şerifi büyük bir gerçeği dile getirmektedir.
Son Fransa olayları bir bakıma bir samimiyet testinden geçiştir. Katledilenler masum değiller, aksine inadî bir küfür içindedirler. Yaptıklarının karşılığını bulmuşlardır. Zaten böyle bir olayı beklediklerini kendileri itiraf ettiler ve sonlarını bekliyorlardı.
Olayın bu noktasında Müslümanların kendilerini çok yönlü sorgulamaları bir zarurettir. Müslümanların inanç konusunda dayanılmaz bir hafiflik göstermeleri sadece bugüne ait değil ama geleceğimize de zarar vermektedir. Müslümana vakar yakışır, hafiflik yakışmaz.
G Ü N Ü N H İ K M E T İ
“İnsan kendi gücüyle büyücek bir taşı yerinden kaldıramaz. Manevi gücüyle yeryüzünü elinin altında bir oyuncak yapmıştır. İsterse denizi karaya, karasını denize, ovasını dağa, dağını ovaya çevirebiliyor.” Namık Kemal, Osmanlı Tarihi Kitabı, Ön sözünden
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.