Siz dünyanın neresindensiniz?
“Bir deli bir kuyuya bir taş atmış, kırk akıllı çıkartamamış”
Yine bir deli kuyuya bir taş attı, çıkar çıkartabilirsen!
Hemen aklımıza şöyle bir soru geliyor, neden? Niye? Niçin? Durup dururken Ezan-ı Muhammedîyenin Türkçe okunması gündeme geldi veya getirtildi?
Biraz geriye gidelim. İkinci Meşrutiyet’in ilanından sonraki zamanlara… İbadetlerin Türkçeleştirilmesi gündeme geldiyse de, uygulama alanı bulamamıştı. Hatta Ziya Gökalp 1918 yılında yazdığı, “Vatan” şiirinde, ”Bir ülke ki camiinde Türkçe ezan okunur, köylü anlar manasını namazdaki duanın.. Bir ülke ki mektebinde Türkçe Kur’an okunur, küçük büyük herkes bilir buyruğunu Hüda’nın, ey Türkoğlu, işte senin orasıdır vatanın!” diyerek ezanın ve Kur’an’ın Türkçe okunmasını gündeme getirmiştir.
Cumhuriyetin ilanından sonra, İsmail Hakkı Baltacıoğlu ve Reşit Galip, ibadetin Türkçeleştirilmesi konusundaki çalışmaları, sonraki yıllarda uygun bir ortam oluşunca uygulamaya konuldu. İbadetin Türkçeleştirilmesi ezandan başlandı. 1932 yılında, Dolmabahçe Sarayı’nda, Milli Eğitim Bakanı Reşit Galip ve Hasan Cemil Çambel’in hazır bulunduğu bir ortamda ezan Türkçeleştirildi. Tereddüt edilen hususlarda bizzat Atatürk’e sorulmuştur. Beste için ise konservatuvar üyesi İhsan Bey görevlendirilmişti. Ve ilk Türkçe ezan, 29 Ocak 1932 tarihinde Fatih Camiinde okundu.
Kısa sürede bütün yurtta Türkçe ezan okutulmasına çalışıldı. Halk buna isyan etti. Hatta 1933 yılanda, Bursa’ da Ulucami’de, Arapça ezan okunmasından sonra tutuklamalar başladı, bunun üzerine halk durumu şiddetle protesto etti. 19 kişi tutuklandı, yargılandı, sürgün ve hapis cezasına çarptırıldı.
İsmet Paşa Cumhurbaşkanı olduktan sonra durumu bizzat takip etti. Arapça Ezan okuyanlar, hapis ve para cezasına çarptırıldı.
Bütün bunlara rağmen, halk tarafından hiçbir zaman bu durum kabul görmemiş, halk kendine göre değişik yöntemler geliştirmiştir.
Örneğin, Türkçe ezanı yüksek sesle okuduktan sonra, alçak sesle de Arapça ezan okumuştur.
İbadetin Türkçeleştirilmesi, Cumhuriyet döneminde yapılan inkılaplar arasında halkın asla kabul etmediği şiddetle tepki gösterdiği bir uygulamadır.
Dönemin Halk Partisi Hükümeti, taviz vermeden, Arapça ibadet yapanlara, hapis ve para cezalarının yanı sıra, birçoğunu da akıl hastanelerine yollamışlardır.
1950 seçimlerinde Demokrat Parti’nin iktidara gelmesi ile de, ilginçtir Meclis’teki bütün vekillerin oyları ile ezan tekrar Arapça okunmaya, ibadetler Arapça yapılmaya başlanılmıştır. Bazı Halk Partisi vekilleri bizzat Cumhurbaşkanı Celal Bayar’a, “Bu durum aydınlar arasında huzursuzluk yaratmıştır, bu bir gerilemedir, Atatürk’ün aziz arkadaşısınız buna engel olun, ezanın Türkçe okutulması Atatürk tarafından yapılmış bir inkılaptır, din dili diye bir şey yoktur vs” demelerine rağmen bir sonuç alamamışlardır.
ZULM EBEDİ OLMAMIŞTIR.
PEKİ EZAN NEDEN ARAPÇA OKUNMALIDIR?
- Ezanın sözleri Arapçadır, ama Arap’ın sözleri değildir. Hz. Peygamberin onay ve tasdiki ile kesinleşmiş, yüz yıllardır dilleri farklı bütün İslam ülkelerinde, değişmeden, tartışılmadan, “Ezan-ı Muhammedi” olarak okuna gelmiştir.
- Ezan-ı Muhammedi olarak zikredilmesinin ayrı bir hikmeti vardır. Arap kalkıp, “Ezan-ı Arabi”, Pakistanlı kalkıp, “Ezan-ı Pakistani”, Müslüman Türk kalkıp, “Ezan-ı Türki”, yani herkes kendine göre bir ezan çıkarmasın diye, Peygamberimize istinaden, “Ezan-ı Muhammedi” denilmiştir ve Arapça okunmuştur.
- Gayri Müslümler, İslam beldesini istila edince ilk yaptıkları şey, ezanı yasaklamak olmuştur. Çünkü ezan bir paroladır. Müslümanların, birlik ve beraberliğinin, hürriyetlerinin bir işaretidir, sembolüdür. Bundan dolayıdır ki, özellikle zaferlerde ve feth edilen topraklarda öncelikle ezan okunur. Mekke’nin fethinden, sonraki yapılan bütün fetihlerde, fetih müjdesi olarak ezan okunmuştur.
-Müslümanların namaza çağırmak için, boru sesi, çan sesi, ateş yakılması vs. gibi bir çok teklifler yapılmışsa da bunların hiç biri, beşeri ürün düşüncesi ile kabul görmemiştir. Ezan ise, ilahi bir tercih, İlahi bir davet, ilahi bir tebliğ, İlahi bir mesajdır.
- Ezanın ve ibadetlerin Türkçe yapılması, lafzı ve nazmı ortadan kaldırır. Dolayısı ile ortada ne ezan olur ne de ibadet.
- İslam’ın meselelerinden biri de, “Taabbüd” dür. Yani Allah ve Peygamber ne koymuşlarsa, ne söylemişlerse o öyle yapılır. Bu gün Peygamberimizin, onayladığı tasdik ettiği ezan okunmaktadır, okunmalıdır.
Ve unutulmaya ki, Allah’ın 99 ismi arasında, “Tanrı” kelimesi yoktur. Allah yerine Tanrı
kullanılmasını da asla tasvip etmiyoruz.
Kısaca özetlediğimiz bütün bu gerçekler güneş gibi parlarken siz neyin derdindesiniz?
Siz dünyanın neresindensiniz?
Hangi ilkel kabileyi temsil ediyorsunuz? Dünyadan bi haber yaşamaktan ne zaman vazgeçeceksiniz? Karanlıklar içinde yüzen sefiller, aydınlığın kapılarını aralamak zamanı gelmedi mi? Daha ne kadar dipsiz kuyularda yaşamaya, yarasalarla oturup kalkmaya devam edeceksiniz? Efendilerinize ne zaman başkaldırıp özgürlüğünüze kavuşacaksınız? Gerici ve yobaz olmaktan ne zaman kurutulacaksınız? Siz mi bizi muasır medeniyetler seviyesine taşıyacaksınız!?
Güldürmeyin!
TÜRKİYE NEDEN AVRUPANIN 50 YIL GERİSİNDEN GELİYOR?
İŞTE CEVABI!
YARASALARLA ARKADAŞLIK EDENLERE, EFENDİLERİNE HİZMET EDEN KÖLE RUHLU İNSANLARA SORUN!
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.