Sahte Devrimin Şaşkın Kahramanları
2013’te Güney Kore’li yönetmen Bong Joon Ho’nun çektiği Snowpiercer isimli filmle ilgili analizlerimizi paylaşmaya devam ediyoruz.
Kayıt tutmak efendilerin işidir
Filmde dikkat çeken önemli bir nokta, “ön vagonlardakilerin” ciddi ve düzenli sayımları, detaylı ve sinsi planları, ince hesapları karşısında arkadaki garibanların kayıt tutma konusundaki acziyetlerinin vurgulanması. Çocukları birer birer ellerinden alınan “fakirlerin” tutabildikleri tek kayıt kötürüm bir ressamın karakalem çizimleri. Onun sayesinde çocuklarının yüzlerini hatırlayabiliyor, ön vagonları ele geçirdiklerinde insanlara onun çizdiği resimleri göstererek çocuklarını arayabiliyorlar. Bu resimler de gerçek hayatta, kabiliyetli çocuklarını kimisi Amerika'da, kimisi Avrupa'da, kimisi de büyük şehirlerdeki dev uluslararası şirketlere “kaptıran” aileleri çağrıştırdı. Bu ailelerin sessiz evlerinde, ihtiyar anne babalarının göz önünde dursun diye vitrine yerleştirdikleri gurbetteki evlat fotoğrafları, kendi hayatlarından kopartılıp alınmış yavrularıyla son bağlarını temsil eder.
Soldan Sağa
Koreli yönetmen Bong Joon Ho, “İnsanlığın geri kalanı Batının geçtiği yollardan, merhalelerden geçerek ilerlemeye mecburdur” diye şekillenen ve çoğu geri kalmış ülke aydının kafasını dolduran “doğrusal ilerlemeci modeli” çok güzel anlatmış. Batı medeniyetinin üzerine kurulduğu lisanlar soldan sağa yazılıyor. Filmden ilerleme soldan sağa gerçekleşiyor. Kahramanımız ne zaman sola baksa geriye gitmeyi, açlığı, fakirliği, sefaleti görüyor. Ne zaman sağa baksa ilerlemeyi, yeniliği, zenginliği, parlak hedefleri görüyor. Yaşadığı tüm kararsızlıklar bir sağa bir sola bakışlarıyla anlatılmış.
Devrimci kahramanımız Curtis yanındakilerle vagon vagon ilerlerken dışarısının görülebildiği, son derece aydınlık bir vagona geliyorlar. Kahramanımızın, normalde dışarıyı ve günışığını görmeye alışık olmayan “fakirlere”, “buraya pencereden bakmaya gelmedik” demesi filmin en vurucu noktalarından biri. Çünkü aldatılmış liderin yanılgısını vurguluyor. Zira aradıkları çıkış aslında tam da o pencerenin dışında!
Filmde Gilliam rolünü oynayan John Hurt’u “1984” filmindeki “Winston” olarak tanıyoruz. 1984 filminde günlüğüne “özgürlük iki kere ikinin dört ettiğini söyleyebilmektir” yazan Winston’un düzene imansızlığını sezen yöneticiler ona bu “çocukça” fikirlerini geliştirmesi için biraz zaman tanırlar. Sonra onu acımasız biçimde cezalandırırlar. John Hurt, Snowpiercer filminde bu sefer “kurgulanmış sahte bir devrimin” fikir babası ihtiyar Gilliam rolünü oynuyor. Filmin sonuna gelindiğinde, “devrimden önce” neredeyse bir peygamber gibi saygı gösterilen Gilliam’ın aslında zalim düzenin çarklarının dönmesi için kurgulanan yapının bir parçası olduğu anlaşılıyor.
Suyu Kontrol Edersek Herşeyi Kontrol Ederiz
“Devrimciler” trenin ortasında içme suyunun üretildiği vagonu ele geçirmenin çok stratejik bir hamle olduğunu zannediyorlar. Hâlbuki bu gerçekleştiğinde buradaki suyu kapatmanın yalnızca arka vagonlardaki alt sınıflara zarar vereceğini anlıyorlar. Çünkü suyun asıl kaynağı trenin burnunda yakalanan kar taneleri. Su vagonunun görevi suyu üretmek değil daha içilebilir hale getirmek sadece.
Su metaforu petrole işaret eden bir metafor olabilir diye düşünüyorum. Dünya için vazgeçilmez olan petrol, İran gibi, Suriye gibi, Azeybaycan gibi ülkelerden çıkartılsa da petrolü değerli kılan tüm teknolojileri geliştiren batı medeniyetinin katkısı olmadan değerli değil. Ayrıca Batı, en kötü senaryolarda bile kendi alternatif enerji kaynaklarını devreye sokabilecek hazırlıklara sahip.
Zihnimize bir sürü çağrışım sunan bu enteresan filmle ilgili notlarımızı paylaşmayı sürdüreceğiz.
Twitter:@salihcenap
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.