Karanlığa Bir Mum Yakmak
Yaşadığımız yıllarda, sıradan bir Anadolu kasabasında doğup yetişen bir çocuk tasavvur edelim. Adı Mehmet olsun.
Şimdi Mehmet’in büyürken nelere maruz kaldığına bir göz atalım.
Mehmet, aklının ermesiyle birlikte ilk başta “dizilere” maruz kalacaktır. Anne babasından başlamak üzere etrafındaki yetişkinlerin büyülenmiş gibi seyrettikleri, hakkında konuştukları, karşısında zaman öldürdükleri Türk dizilerine. İpe sapa gelmez, insanları akıllarından değil hislerinden yakalamaya çalışan, onu da ne kadar başardığı tartışılır abuk sabuk televizyon dizilerine. Çocuk aklının kavramakta zorlandığı şiddet sahnelerinden, hastalıklı cinsel göndermelere, çocuk aklına bile hakaret sayılabilecek kaba esprilerden, alkol sigara tüketiminin özendirildiği sahnelere kadar çerçöple dolu dizilere.
Dizilerin hücumunu, hemen hepsi “ithal” yarışma programlarının akını takip edecektir. Kiminde bir adada, kiminde bir evde yabancı insanların birbirlerinin dedikodularını yaptıkları, yalan söyleyerek, iftira atarak, ikili oynayarak yarışmada kalmaya çalıştıkları “reality show” programları Mehmet’in çocuk dimağında yaralar açacaktır. Şarkı ya da yetenek yarışmalarında idealize edilen şöhret ve para kazanma çabası, Mehmet’in henüz gelişme safhasındaki karakterinin şekillenmesinde çok menfi rol oynayacaktır.
Mehmet’in yetişirken fazlaca maruz kalacağı bir başka unsur kalitesiz müzik olacaktır. Müzik kliplerinde, ağır bir cinsellik istismarı eşliğinde “pazarlanan” yüzeysel ritimler, en başta Mehmet ve akranlarına ulaşmayı hedefleyecektir. Sıradan, neredeyse hepsi birbirinin aynı melodiler, her notaya bir hecesi denk düşürülmüş anlamsız sözler, Mehmet’in hayatını dolduracaktır.
Mehmet’in karakterinin şekillendiği zamanlarda zihnini meşgul edecek konulardan bir diğeri bilgisayar oyunları olacaktır. Anne babaların mahiyetini anlamadıkları halde çevrelerinden etkilenip, çocukları mahrum kalmasın diye alıp getirdiği bilgisayarlar, evin içine kendi elleriyle yerleştirdikleri bombalar haline gelebilecektir. Çoğu anne baba çocuklarına bilgisayar alabilmenin gururu ve gönül rahatlığıyla dizilerini seyrederken, hemen yan odada bilgisayar oynayan çocuklarının hapisten henüz çıkmış bir mafya mensubu rolünde kadın sattığı, araba çaldığı, uyuşturucu kuryeliği yaptığı, adam öldürdüğü bir oyunu oynadığını bilmeyeceklerdir. Mehmet arkadan sessizce yaklaşıp insanların boğazını kesen bir bilgisayar oyunu karakterini oynarken nasıl bir cinayet stajı yaptığını ve vahşice adam öldürme fikrinin kafasında nasıl “normalleştiğini” fark edemeyecektir.
İnternet üzerinden sanal âlemle etkileşime geçtiğinde, günlük hayatta asla karşılaşmayacağı birçok fikir, Mehmet’in ekranından adeta üzerine boşalacaktır. Sokaktan elde edemeyeceği her türlü pornografik görüntülerden, yine sokakta bulamayacağı radikal fikirlere kadar genç dimağını tahrip edebilecek ne varsa odasına dolacak, pedagojik açıdan zehirli, yıpratıcı, tehlikeli ne varsa maruz kalacaktır Mehmet.
Bütün bu olumsuzluklara maruz kalan milyonlarca Mehmet arasından bazılarının psikopat katillere dönüşmesi sizi şaşırtır mıydı?
Kadınlara, çocuklara yönelik şiddet, tecavüz vakaları işitilince herkeste bir infial oluyor. Hemen idam cezasından, hadım etme cezasına, panik düğmesinden, karate kurslarına kadar “semptomatik” tedavi fikirleri havalarda uçuşmaya başlıyor. Ama kimsecikler o katilleri yetiştiren -yahut en azından yetişmelerine zemin sağlayan- bataklıktan bahsetmiyor.
Hem toplum, hem ebeveyn olarak çocuklarımıza karşı sorumluluklarımızdan birisi de onlara, neyin zararlı olduğunu bilmeyecekleri çağlarında sağlıklı alternatifler sunmaktır.
Yavrularımızın zehir akıtan ekranların mahkûmları olmamaları için projeler geliştirmek zorundayız.
Mesela her çocuğumuz için bir spor dalında kendini geliştirme imkânı sağlamamız gerekir.
Ülkenin her yerinde açılacak spor kulüplerinde çocuklarımız lisanslı futbolcular, basketbolcular, voleybolcular, judocular, güreşçiler olabilmelidirler.
Çocuklarımızın zihnini kirli ve marazi cinsellik bombardımanından korumanın yollarından birisi onları okumaya, sanata, tiyatroya, nitelikli sinema filmlerine yönlendirmek olabilir. Bu maksatla çocuklar için okuma kulüpleri, film kulüpleri, tiyatro kulüpleri, fotoğrafçılık kulüpleri gibi sivil girişimler desteklenmeli, onlara ücretsiz mekân tahsis edilmeli hatta mümkünse bu tür girişimlerde bulunanlar çeşitli yollarla teşvik edilmelidirler.
Eğer çocuklarımızın kulaklarından kalitesiz müziğin kirini temizlemek istiyorsak onlara kaliteli müziği tanıtmamız gerekir. Bunun için onların müziğe sadece kendileri gibi maruz kalan değil, müziği anlayan, eleştiren, hatta üretebilen kimselerle yollarını buluşturmak gerekir. Bir müzik enstrümanı çalabilmek, yabancı dil öğrenmek gibi eğitimin öncelikli hedefleri arasına alınmalıdır.
Bilgisayar kullanımı konusunda yapılması gereken, çocukları tüketici konumdan üretici konuma geçirmektir. Yazılım geliştirmeye hevesli çocukların kuracakları kulüpler olmalıdır mesela. Çocuklar kendi oyunlarını, kendi programlarını üretme noktasında teşvik edilmelidirler.
Bilgisayarlarda üretilebilecek tek şey yazılım değil. Gençler üç boyutlu tasarımlar yapmak, müzik bestelemek, hatta internet günlükleri yazmak konusunda yönlendirilmelidirler. Bu zeminler hâlihazırda kendiliğinde teşekkül ediyor zaten. Yapılması gereken bunları tespit ve teşvik etmektir. O güzel sözü bu vesileyle tekrar etmiş olalım: “Marifet iltifata tabidir. Müşterisi olmayan meta zayidir.”
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.