Tuba Arslan

Tuba Arslan

NEDEN SİVİL ANAYASA..?

NEDEN SİVİL ANAYASA..?

Türkiye 12 yıldır AK Parti siyasetinin kazanımlarının meyvelerini topluyor. Tek parti dönemlerinin kalıntıları ve her 10 yılda bir darbelerle, muhtıralarla terbiye edilmişliğin korkuları Türkiye'yi içine kapanık, dış politikada pısırık bir ülke konumunda tutuyordu. Ancak, AK Parti siyaseti, kurucu Genel Başkanımız ve halk tarafından seçilen ilk Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan'ın önümüze koyduğu hedefler kabuğunu kırmak için canla başla çalışan bir ülke haline getirdi Türkiye'yi. Temel hak ve özgürlükler alanında yapılan reform niteliğindeki çalışmaların bugün ülkemize kazandırdıklarını her birimizin günümüz gençliğine, ısrarla bu kazanımların farkında olmamak için çabalayan herkese anlatması bir görevdir. Türkiye düne kadar başörtüsü ve inançlarımıza yönelik yasakların katı bir şekilde uygulandığı bir ülkeydi. Okul yolunda bile başörtüsüne tahammül edemeyen katı statükocu zihniyetin acımasız uygulamaları insanlarımızı bir korku imparatorluğunun sindirilmiş bireyleri olarak baskı altında tutuyordu. Anayasal Kurumlar adı altında Üniversiteler Arası Kurul (ÜAK), Yüksek Öğretim Kurumu (YÖK), Yargıçlar ve Savcılar Vakfı (YARSAV), Radyo Televizyon Üst Kurulu (RTÜK), Yüksek Seçim Kurulu (YSK), Yargıtay, Danıştay ve adını daha sayabileceğimiz pek çok kurum, kendilerine tek bir yerden emir verilmiş gibi insanımızı ezmeye, insanımıza ikinci sınıf muamelesi yapmaya, eğitimde, sağlıkta, hukukta, sosyal alanda, ekonomide kısacası her alanda insanımızı sömürmeye devam ediyordu. Tüm bunlar yaşanırken Anadolu sermayesini baskı altında tutmak, Anadolu insanının maddi olarak büyümesini engellemek için iş dünyasının TÜSİAD gibi marjinal takozlarını ve ellerindeki sermayenin gücünü kullanmaktan çekinmiyorlardı. Anadolu insanının eğitim alanında yükselişini ve dünyaya entegre olmasını engellemek için onlarca yıl katsayı zulmü uygulayarak meslek liselerinin önüne aşılmaz duvarlar ördüler. Çocukları, gençleri, çalışanları, eğitimcileri, hukukçuları, kadınları, özellikle de başörtülü kadınları, yaşlıları, engellileri, kısacası toplumun her kesimini geleceğinden emin olmayan, yarınını hesaplayamayan, zamlara, baskılara, sindirmelere alışmış her şeyden korkan bireyler haline getirdiler. Türkiye 2002 yılına kadar darbelerin, vesayetçi yapıların konuşulduğu, her fırsatta “ORDU GÖREVE” diye ortaya çıkan bir grup seçkinci azınlığın milyonlara hükmettiği bir ülkeydi. Darbe ve muhtıra korkusuyla sadece kendisine dayatılan kanun ve kuralları kabul etmek zorunda olan ve çıkmazda olan insanların ülkesiydi Türkiye. Kısacası içte ve dışta koalisyonların, güçsüz iktidarların, apoletli yargı mensuplarının, iş dünyasını kangrene dönüştüren, yabancı yatırımcıya kapıları kapatan, darbe anayasasının dayattığı her haksızlığı kendi halkına dayatan hükümetlerin ve darbe anayasasının kendilerine tanıdığı İç Hizmet Kanunu gibi saçmalıklarla siyasete her fırsatta aba altından sopa gösteren zinde güçlerin at koşturduğu bir ülkenin düğümünü Cumhuriyet tarihinin gördüğü en büyük liderlerden Recep Tayyip Erdoğan çözdü. Önce kefenini giydi, ardından kolunu değil, davasının altına gövdesini koyarak yeni ve güçlü Türkiye'nin temellerini attı. Sağlıkta, eğitimde, ekonomide, sosyal yaşamın her alanında radikal değişiklikleri her türlü baskı ve sindirme operasyonları karşısında dimdik durarak gerçekleştirmeyi başardı. Bu millet, Recep Tayyip Erdoğan'ı bir kurtarıcı olarak görürken, “One minute” çıkışıyla Recep Tayyip Erdoğan Filistin başta olmak üzere dünya mazlumlarının da umudu ve lideri oldu. Bugün kadını, erkeği, genci, yaşlısıyla bu ülkede rahat siyaset yapabiliyorsak, korkmadan inançlarımızın gereğini yerine getirebiliyorsak, devlet dairelerinde, okullarda, adliyelerde, emniyette, türk silahlı kuvvetlerinde kısacası ekonomik ve sosyal hayatın her alanında bu ülkenin her bir vatandaşı değer görüyorsa, Uluslararası alanda bu ülke insanı itibar görüyorsa bu Recep Tayyip Erdoğan'ın liderliği ve ileri görüşlülüğünün bir ürünüdür. Bizler, Allah katında sorumlu olmamak için, bize bırakılan bu emaneti, bu davanın bir neferi olan Başbakanımız Sayın Ahmet Davutoğlu’nun öncülüğünde en iyi şekilde sahiplenerek  daha ileriye taşımalı ve eski darbeli günlere dönmemek için, kendi anayasamızı oluşturmak üzere şahsımıza düşen ne varsa sonuna kadar yerine getirmeliyiz.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
SON YAZILAR