İNSANIMIZDAKİ DUYARSIZLIK:
Duyarsızlık, Son zamanlar da Ülkemiz insanlarında gözlemlediğim ve gittikçe artan bir hastalık haline geldi toplumsal duyarsızlık. En gencinden tutun da yaşlısına kadar pek çok kişi duyarsızlık hastalığına yakalanmış durumda. Büyük, küçük herkes de bir duyarsızlık hâkim.
Toplumsal bir körleşme ve haksızlıklara karşı oluşan ciddi bir suskunluk var. Sanki eskiden kardeşinin hakkı yendiğinde bas bas bağıran ve doğruyu söyleyen o güzel insanlar yok olmuş da yerine yanlışlara göz yuman, susan ve kendi hakkı yenmediği müddetçe asla içindekini haykırmayan, haykıramayan insanlar gelmiş.
Çevremizdeki olup bitenlerden uzak kalamayız. Günümüzde insanın kendi başına hayatın sevincini ve hüznünü yaşaması mümkün değildir.
İnsanın bireysel yönü olduğu gibi toplumsal yönü de vardır. Bazen yalnız yaşamak ister. Bazen de yalnızlıktan sıkılır arkadaş arar.
Bazı insanlarımız kendilerini toplumdan soyutluyorlar. Toplum kendilerini kabullenseler bile bir türlü kendilerini toplum kurallarını kabul etmiyorlar.
Bazen hiç ummadığınız kişinin size karşı tavır aldığını yaşarsanız günahınızı, hatanızı, yanlışınızı düşünüyorsunuz. Kendinizce gerçekten yanlışınız yok. Fakat karşı taraftan aynı anlayışı görme şansınız olmuyor. Çünkü sizin konulduğunuz bir yer var. Adınız çıkmış oradan inme şansınız yok.
Sizin ümit beslediğiniz şekilde değil de onun tam tersi davranışa maruz kalırsanız ümit dünyanız yıkılıyor.
Bazen çok samimi davranılacağını umarak gittiğiniz yerlerde soğuk karşılanınca canınız sıkılıyor. Keşke gelmeseydim bile diyebiliyorsunuz. Karamsar olmamak gerekiyor lakin insanız işte.
Diyelim ki sıkıntılı ve elinden siz tutmazsanız tutacak kişilerinin olmadığı günlerde sizin yardım ettiğiniz insanlardan beklentiniz yoksa bile en azından günlük hayatta sıcak davranmasını umarsınız.
Ummakta hakkınızdır. Birçoğumuza şikâyet anlamında değil de lafın gelişi olarak bu tür yanlışları aktarsanız hemen size nasihat verilir.
Nasihate ihtiyacım yok demek insanlığımızı inkâr demektir. Her zaman öğüde ihtiyacımız vardır.
Fakat insanlarında bu kadar kadirşinaslıktan uzak olmalarını da insan gururuna yediremiyor. Gönlümüz istiyor ki bize birisi emek çekmişse hiç olmazsa onun hatırına insanlar büyüğüne küçüğüne kaba davranmasın.
İnsanın yakınları şayet ihtiyaçları olduğunda sizden medet bekliyor, ferahlayınca da size selam vermiyor.
İnsanlık özümüzü hiç kaybetmeden yaşamasını öğrenmeliyiz. Beraber yaşayan insanların sadece biri suçlu diğeri suçsuz demek genel geçer kuralları yok saymaktır.
Ne yazık ki kabul ve itiraf etmek zorundayız: Bireyler ve toplum olarak duyarlılığımızı önemli ölçüde yitirmiş durumdayız.
O hale geldik ki gözlerimizin önünde cereyan eden hadiselere, ne kardeşlik, ne akrabalık, ne komşuluk, ne de dindaşlık hatırına el uzatmıyoruz. Sanki vicdanlarımıza narkoz verilmiş, duygularımıza neşter çekilmiş de birbirimizi fark edemez olmuşuz.
Apartman komşumuzun evine ateş düşse, yanı başımızda bir kendini bilmezin rezalet çıkarsa, bırakın müdahale etmeyi, dönüp bakma gereği bile duymuyoruz. Haber bültenlerindeki Müslüman kıyımı, açlık, şiddet, cinayet haberlerini stant-uç seyreder gibi seyredebiliyor, onurumuz ayaklar altına alınırken gülebiliyor, dinî ve örfî değerlerimizi yaşama ve yaşatma noktasında son derece kayıtsız kalabiliyoruz.
Şu halde çevremizde meydana gelen hadiselere ilgisiz kalma, kulaklarımızı, gözlerimizi, ağzımızı kapatmak yakışır mı?
Kendimizi bıraktıkça duyarsızlaşıyor, duyarsızlaştıkça dinî ve insanî değerlerimize uzaklaşıp yabancılaşıyoruz.
Bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın tadında yaşanıyor her şey, her gün Oysa ki sıra bir gün unutulduğunu sandığı herkese gelecektir mutlaka.
Bugün olmasa da, yarın mutlaka. 02.12.2015
HÜSEYİN TAKLACI
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.