FETÖ MAĞDURLARI REHABİLİTASYON PROGRAMI
35 sene boyunca sabırla, ince ince tasarlanmış bir darbe girişimini çok şükür ardımızda bıraktık.
Aşırı dindarlık maskesi altında çarpıtılmış bir itikadın nasıl müthiş yıkımlara yol açabileceğine gözlerimizle şahitlik ettik.
Tarih sayfalarına geçecek, asırlarca unutulmayacak bir hikâye bu.
Şimdi artık önümüze bakma zamanı.
Bu travmayı nasıl atlatacağımızı düşünme zamanı.
Görülen o ki FETÖ denilen bu örgütün açık/gizli yüzbinlerce mensubu var.
Hücre yapılanması gereği bunlar çoğu yerde birbirlerinden, diğer hücrelerin neler yaptığından haberdar değil.
Herşeyden önce başta milletine kurşun sıkan darbeciler olmak üzere hücreleri koordine eden tüm üst düzey yöneticilerin, terör örgütü liderinden aldıkları emirleri altlarına iletenlerin kesin olarak tespit edilip en ağır şekilde cezalandırılmaları şart.
Cezaevlerinde bunların uzunca bir müddet tecritte tutulmasında fayda var.
Örgütte “mahrem” diye, “hususi” diye nitelenen “pis” işlere bulaşmamış, sadece örgüte insan ve para kaynağı sağlamak için koşturan alt düzey yöneticilere ve örgüt mensuplarına gelince…
Bunlardan çalıntı sorularla sınav kazanma, bulundukları devlet kurumlarında haksızlık yaparak örgüt mensuplarına yer açma gibi suçlara bulaşanlar tespit edilmeli ve adil şekilde cezalandırılmalıdırlar. Mesela hırsızlıkla girdikleri devlet işlerinde aldıkları tüm maaşlar kendilerinden tazmin edilmelidir.
Ancak irtibatları “himmet” vermek, toplantılara katılmak, Fetih suresi ya da cevşen okumak ya da twitleri ikiye katlamak seviyesinde kalmış kesim için kitlesel bir rehabilitasyon programı yapılmalıdır.
Herşeyden önce bu aldatılmış ama suça karışmamış insanları yeniden topluma kazandırmamız gerektiği kabul edilmeli, prensip olarak benimsenmelidir.
Onları itmenin, ötekileştirmenin topluma bir faydası yoktur, bilakis derin toplumsal yaralar açma riski vardır.
Bu insanlar da bir noktada bir kült hareketi olan “cemaatin” mağduru sayılmalılardır.
Hızla saygın din adamları, psikologlar ve sosyologlardan bir heyet teşkil edilip bu insanlara nasıl ulaşılacağı belirlenmelidir.
Bu şekilde tespit edilen cemaat mensupları, haftada en az iki kez toplu terapi seanslarına gitmeye mecbur edilmelidirler. Seanslara katılım yakından takip edilmelidir. Seanslara katılmayı reddeden örgüt mensuplarının derhal devletle ilişikleri kesilmelidir.
Amerikan dizilerinde gördüğümüz “anonymous alcoholics” toplantıları gibi her katılımcının bir uzman gözetiminde cemaatte gördüklerini, yaşadıklarını diğerleriyle paylaşması düşünülebilir.
Bir bağımlılıktan kurtulmanın aşamaları olduğu gibi kişiyi senelerce ruha işlenilmiş yanlış itikatlardan, adım adım örülmüş gönül bağlarından, maddi manevi yatırımlarla pekiştirilmiş bağlılıklardan kurtarmanın da aşamaları belirlenmelidir.
Mesela örgüt üyelerinin aldatılmış olabileceklerinden en azından şüphe etmeleri, bir takım sorgulamalara girişmeleri bir aşama olabilir. Zorlamayla kişileri bağımlılıktan kurtarmak mümkün değildir.
Ortaya çıkan darbeci asker ifadeleri “karıncayı bile incitmez” bildikleri cemaatin böyle kan dökmesinin örgüt mensuplarını sarstığını göstermektedir.
Örgütün bu durumlarda devreye soktuğu inkâr mekanizması bu kez başarılı olamamıştır ancak sempatizanlar bu inkâr söylemine yeterince uzun süre maruz kalırsa kandırılabilirler. Bu yüzden hemen herkesin bildiği bilgiler değil ama ancak cemaatin içinde yüksek pozisyonda olanların bilebileceği bir takım bilgilerin, yer, mekan ve kişi isimlerinin geçtiği itirafların videoları yayınlanmalı. İfadelerin işkence altında alındığı tezviratı bertaraf edilmelidir. Darbecilerin örgüte mensup olmayan birinci dereceden akrabaları ve yakın arkadaşlarının ifadeleri de alınıp yayınlanmalı, bu kişilerin kendilerini arkasına gizledikleri Kemalist, alevi, solcu, ateist, devrimci, hatta ülkücü, İslamcı, imam hatipli kimliklerinin deşifre edilmesi sağlanmalıdır.
Senelerce süren birlikteliğin, beyin yıkamanın kalıcı, ağır ruhi ve itikadi problemlere yola açabileceği göz önünde tutulmalıdır. Bu süreç sonunda insanlar ağır depresyonlara girebilir, inançlarını yitirip dinden bile çıkabilir. Neticede dinini bu örgütten öğrendiğini söyleyen insanlar örgütün gerçek yüzünü gördüklerinde dinden soğuyabilirler. Bu insanlara başta Kur’an-ı Kerim olmak üzere dinin ana/sahih kaynakları tanıtılmalıdır.
Rehabilitasyon aşamasında kişiler cemaat propagandasından kesinlikle uzak tutulmalıdır. Bu süreçte cemaatle tekrar temasa geçenlere caydırıcı cezalar konulmalıdır.
Bahsedilen süreçte kişilerin itikadi, ruhi problemlerini anlatmaları, sorular sormaları teşvik edilmelidir. Yetkin, başta hadis, fıkıh ve siyer uzmanları olmak üzere umumi kabul görmüş din alimlerimiz, bu insanların sorularını açık yüreklilikle cevaplamalıdırlar.
Çoğu akademisyen tarafından bir “ekmek kapısı” zannedilen akademimizi “derde deva sadre şifa” üretimler yapma noktasına taşımak hususunda bu büyük bir fırsattır.
İki sene içinde özellikle psikoloji, sosyoloji ve ilahiyat bölümlerinde kültler, lider kültü, cemaat sosyolojisi, şakirt psikolojisi, mesih bekleme psikolojisi, kült örgüt travması sonrasında rehabilitasyon gibi hususlarda akademik araştırma ve saha çalışmaları yapılması çok önemlidir. Mehdilik/mehdiyet, masumiyet, keramet, velayet, ruyetu’r-rasul, ruyetullah, keşf, ilham, İslam’da geçerli sayılan bilgi kaynakları gibi konularda yüzlerce makale üretilmesi, halka açık konferanslar, sempozyumlar düzenlenmesi sağlanmalıdır.
Ne cumhuriyetimiz bir muz cumhuriyetidir ne devletimiz bir kabile devletidir.
Ne bizi Hutu’larız ne tüm cemaat sempatizanları Tutsi’lerdir.
Büyük devlet olmak, köklü bir devlet geleneğine sahip olmak iddiamız böyle tedbirler alıp uygulayabilmemizi mümkün kılmıyorsa boş sözlerden ibarettir.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.