Osman Doğan

Osman Doğan

Dün ve BUGÜN

Dün ve BUGÜN

 

Kalemini satan insanlardan korkmamız gerekiyor. Bu kalem aynı zamanda onur ve gurur anlamına da geliyor. Seçime sayılı günler kaldı, hatta çok az kaldı. Fakat siyasetin kirli yüzü, olayın merkezinde olanlardan çok daha farklı gösterilmek isteniyor.

Son zamanlarda, özellikle bir kesim bu memlekete hizmet etmiş, canıyla dişiyle etiyle, tırnağıyla memleketin çıkarları için uğraşan kişileri, çok kolay harcamayı düşünüyor. Ben konunun başından beri, dostların arasına nifak sokulmaz diyenlerdenim. Fakat, ne yazık ki önce Eski Cumhurbaşkanımız Abdullah Gül için, şimdi ise  her zaman dava adamı olarak gördüğüm, kişiliğine, haysiyetine, duruşunu her zaman taktir ettiğim Bülent Arınç hedef alınmakta.

Bu ülkede iyiliği görmek zor, kötülüğe soyunmak ise, çok kolay. Ne yazık ki insanımız kolay olanı seçip, hizmetlerini unutup, makamında karşılıklı otururken yudumlanan kahvenin hatırını unutup, acımasızca, pervasızca saldırıya geçti.

Kıymetli okurum, bu ülke siyasetçi kimlik ile, kişisel değerleri her zaman bir birine karıştırıyor. Bu ülke ülke çıkarları için kullanılan dil ile, şahsi fikirleri her zaman aynı kulvarda değerlendiriyor. Buraya kadar mantıken doğruluk arana bilir. Fakat unutmamak gerekir ki, her zaman iyi işlerle anılan birilerinin birden kötü olmalarına ani reflekslerle karar verilmesini ben taraflı gördüğümü söylemek istiyorum.

Evet Ak Partiyi seviyorum, Ak partiyi sevdiğim insanlar kurdu diye sevmiyorum. Ak Parti dine imana, insana, değerlere  ve insan onuruna sahip çıktığı için seviyorum. Gözü kör, kulağı sağır olanlardan olmadım Allah’a şükür. Fakat Ak Parti’nin çıkış noktasına baktığımda, beklenenlere cevap verdiğini görüyorum.

 Peki biri çıksa, Ak Parti onursuzluk yapıyor,  haysiyetsizlik yapıyor derse, inanır mıyım? Gözüm kapalı inanmamayı tercih ederim ama, bir fasıkın söylediği sözü hatırlatır, detaylı araştırır ondan sonra kararımı veririm. Bu güne kadar sayısız karalamalar oldu, sayısız itibarsızlaştırmalar oldu  sonuç olarak her zaman Ak Parti ak renge boyanıp gerçeği gösterdi.

 Şimdi birileri çıkacak bu memlekete mal olmuş bu iki lidere Abdullah Gül’e, Bülent Arınç’a türlü iftiralar atacak, türlü kumpaslar kuracak. Yahu Allah var Allah… Bu insanların siyasetini eleştirin ama aralarındaki mahreme girmeyin kardeşim. Bu kişiler yanlış yapıyor deyin, beceremiyor deyin, siyasetçi değiller deyin, ama mahremine, özeline kadar gidecek fitneler ortaya çıkarmayın.

Bülent Arınç-Abdullah Gül- Recep Tayyip Erdoğan’ı siyasetçi kimliklerinden dolayı değil, yıllarca bu memlekete verdikleri hizmetlerden dolayı öncelikle bir taktir edin, Allah razı olsun emek verdiler deyin. İşiniz gücünüz maşa başında fitne üretmekse, vebali ağırdır bunu da bilin.

İçten içe üzülebilirsiniz, mesela bu insanların etrafında olan çıkarcılar yüzünden bu kişiler birbirinden soğutulmak isteniyor, dua edelim deyin…

Mesela bu insanlar bu memleketi 13 yıldan beri adam gibi yönettiler, ülkeyi bölmek isteyenler bu üç kişinin arasına nifak sokmak istiyor dua edelim deyin…

Mesela bu ülkeye Allah Abdullah Gül gibi, Recep Tayyip Erdoğan gibi, Bülent Arınç gibi temiz insanlar nasip etsin Allah bu üç kişiyi doğrudan ayırmasın, vesveselerle kafalarını karıştırmak isteyenlere fırsat verdirmesin deyin….

Ama olayın merkezinde, sanki kahrıda, hüznüde onlarla yaşamış gibi ifade kurmayın. Ak Parti kurulduğunda ben üniversiteye hazırlanan biriydim. Siyaseti takip eden bir genç olarak yetiştim. Konya’nın Yunak ilçesinde soğuk bir kış günü genç bir birey olarak Recep Tayyip Erdoğan’a mektup göndermiştim. O günlerde o mektup ulaşır mı, ulaşmaz mı hiç bilmeden göndermiş, yıllarca da cevabını beklemiştim. Geldi mi? Hayır…Neler mi söylemişim…

‘‘Ben Yunakta soğuk bir kış günü size bu yazıları yazıyorum,ulaşır mı? Ulaşmaz mı bilemiyorum. Fakat  bu ülkeye hizmet edeceğine inandığım insanların kuracağı partiye şimdiden gönül veren bir birey olduğumu hatırlatmak istiyorum. Kıymetli abilerim geçen gün babamın bana gönderdiği yüz milyonla kışta giyinmek için bir bot almak istedim, sevdiğim istediğim bota param yetmedi, ayakkabıcı bana evladım para verme, sonra verirsin diyecek kadar onurlu ve temizdi, ama elindeki ithal Amerikan botunun üzerindeki rakam da devalisyondan dolayı uçmuş, alınamayacak kadar da pahalı ve acımasızdı. Benim babam hayvancılıkla geçimini sağlayan bir kişi, etinden tırnağından artırarak bizi okutmaya çalışıyor ama yetmiyor… Üç ayda bir babamı görsem de her yanıma geldiğinde babamın saçlarının beyazladığı, maddi kaygılardan dolayı üzüldüğünü, evlatlarını okutmakta zorlandığını hissediyorum. Bu yüzden bana verdiği harçlıkları bir araya getirip idare ediyorum. Kıymetli abilerim bu memleketin başına geleceğinizi biliyorum. Fakat unutmayın ki, başa geldiğiniz andan itibaren sizi yemeye çalışan dış güçler olacak. Sizi itibarsızlaştırmak isteyen insanlar olacak. Bu konuda kendinizi kendi halkınıza sağlam anlatmak için tamamen türk menşei olan medya organlarınızı kurun. Göstermelik, çıkarı için  ve anında saf değiştiren insanları yanınıza almayın. Siz madem bu ülke için kolları sıvadınız, bu ülkenin duasına, bu halkın alın terine, esnafına, çiftçisine değer verin. Değer verin ki  babaların evlatları benim gibi kahır çekmesin. Yüreği güzel olan Şefket Ayakkabıcısı  evladım bu ayakkabı yüzde yüz yerli malımız ve çok ucuz diyebilsin. Ve ben elime bir gazete aldığımda ülkemin yollarından haber versin… sadece Türkiye’yi İstanbul’dan ibaret gören bir medyamız olmasın. Kıymetli Abilerim siz bu yola çıkarken, en çok yanınızdakilerden emin olun. Unutmayın çıkarı için yanınıza koşacak yiyiciler çok olacaktır. Ama bu ülkenin menfaati için uğraşanlar perde arkasında durmayı tercih edeceklerdir. Siz perde arkasındaki insanları yanınıza alın.Kıymetli abilerim bu ülkenin genleriyle oynamışlar, taşrasında islam, metropollerinde laiklik dolaşıyor. Laik olanlar İslamcılardan kaçıyor, Müslüman olanlar da cahilliklerinden bilmeyenlere gavur diyor. Siz öyle bir parti olun ki, laikle- Müslümanı kucaklaştırın. Bindiğim otobüste, dua kitabını suç ve ceza kitabının içinde okuyanlardan olmak istemiyoruz artık. Yan yana oturup birinin kuranı kerimi, birinin de ceguera yı okuması çok da zor değil…Ben bir genç olarak her ilinde her ilçesinde üniversitesi olan bir ülke olmak istiyorum. Ben sokaklarında güvenle gezdiğim bir ülke olmak istiyorum. Ben insanların dış görünüşüyle değil, beyinin içiyle ilgilenen bir ülke olmak istiyorum.

Ve biliyorum ki, o günler gelecek… Sizleri seviyor Allaha emanet ediyorum.’’

Üzerinden yıllar geçmiş olan bu mektubu bugün tekrar okuduğumda, bu üç kişiye yine aynı şekilde seslenmek istiyorum….

Ve gördüm , o günler geldi. Sizi seviyorum, yine Allaha emanet ediyorum…

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
SON YAZILAR