Nasuh Tövbesi
Tevbenin genel manası, bilindiği üzere Allahü teala'nın emir ve yasaklarına uymayarak gidilen yanlış yoldan dönmektir. Bununla birlikte bu dönüşün sağlıklı ve gerçek bir dönüş olabilmesi için, tevbenin mahiyetini iyi bilmek ve layık olduğu şekilde tevbe etmek gerekmektedir. Çünkü sadece tevbe ettim demekle işlenen suçun cezasından kurtulunmuyor.
İmam-ı Gazali hazretleri gerçek tevbeyi şu üç aşama ile özetlemiştir. "bilmek, pişman olmak, azmetmek" yani suçun kime karşı işlendiğini bilmek, bundan dolayı büyük pişmanlık duymak ve geri dönüş için azmetmek ve çabalamak. Çünkü günahların sevgiliden uzaklaşma nedeni olduğunu bilmeyen pişmanlık duymaz, Rabbinden uzaklaşma yoluna saptığı için acı hissetmez, acı hissetmeyen de dönüş yapmaz.
Allahü teala Nur suresinin 31.ayetinde mealen "Ey mü'minler! Allah'a tevbe edin (ve emirlerini yerine getirin) ki kurtuluşa eresiniz." buyurarak, kullarına tevbe etmeyi emretmiştir. Fakat, emredilen bu tevbe asla son ana bırakılan tevbe değildir. Allah dostlarından bir zat bu konuyu verdiği örnekle gayet güzel anlatmıştır.
Rivayete göre bir terzi, salihlerden bir zata:
"-Rasulullah (s.av.)'in" Allahü teala, kulunun tevbesini, canı boğazına gelmediği müddetçe kabul eder." (Tirmizi) hadis-i Şerifi hakkında ne buyurursunuz?" diye sual eder O zat da şöyle buyurur:
"- Evet böyledir,. Ama senin mesleğin nedir?"
"- Terziyim, elbise dikerim."
"- Terzilikte en kolay şey nedir?"
"- Makası tutup kumaşı kesmektir."
"- Kaç seneden beri bu işi yaparsın?"
"- Otuz seneden beri."
"- Canın gırtlağına geldiği zaman, kumaş kesebilir misin?"
"- Hayır kesemem."
"- Ey terzi! Bir müddet zahmet çekip öğrendiğin ve otuz sene kolaylıkla yaptığın bir işi o zaman yapamazsan, ömründe hiç yapmadığın tevbeyi o an nasıl yapabilirsin? Bugün gücün kuvvetin yerinde iken tevbe eyle! Yoksa son nefeste istiğfar ve hüsn-i hatime nasip olmayabilir... Sen hiç "Ölüm gelmeden evvel tevbe etmekte acele ediniz!" (Münavi, V, 65) sözünü işitmedin mi?" buyurarak son nefeste yaşanılacak zorluğun derecesini anlatmak istemiştir.
Zira bu konuda Peygamber efendimiz (s.av.)'de şöyle buyurmuştur: "Nasıl yaşarsanız öyle ölürsünüz, nasıl ölürseniz öyle dirilirsiniz."
Allahü teala bir başka ayet-i kerime de ise bu tevbenin nasıl bir tevbe olması gerektiğini bildirmektedir. "Ey iman edenler! Tam ve kesin (örnek olacak) bir tevbe ile Allah'a yönelin." (Tahrim/8) yani tevbe-i nasuh ile tevbe edin. Bu tevbenin tarifi Hasan-ı Basri hazretlerine sorulduğunda mübarek şöyle anlatmıştır:
* Kalp ile pişman olmak,
* Dil ile istiğfar edip Allah'tan (c.c.) affını istemek,
* Azalarla günahı terk etmek,
* İçten bir daha günaha dönmemektir.
Aslolan günah illetine yakalanmamaktır; fakat insanoğlu bu konuda çok zayıftır ve her an hata yaparak bu illetin pençesine düşebilir. Ama her hastalığın çaresi olduğu gibi günah hastalığının da elbette bir çaresi vardır. Bunu öğrenmenin en kestirme yolu da büyüklerin ayak izlerini takip etmektir. Bakalım onlar bu derde nasıl bir derman bulmuşlar?
Büyük mutasavvıf Bayezid-i Bestami hazretleri bir gün tımarhanenin önünden geçerken, tımarhane hizmetçisinin tokmakla bir şeyler dövdüğünü görür ve ona:
_ Ne yapıyosun? diye sorar. Hizmetçi:
_ Burası tımarhanedir. Delilere ilaç yapıyorum der.
Bayezid-i Bestami hazretleri:
_ Benim hastalığıma da bir ilaç tavsiye eder misin? der.
_ Hizmetçi hastalığının ne olduğunu sorar. Bayezid-i Bestami hazretleri:
_ Benim hastalığım günah hastalığı... Çok günah işliyorum, der.
Hizmetçi:
_ Ben günah hastalığından anlamam... Ben delilere ilaç hazırlıyorum, diye cevap verir.
Tam bu sırada tımarhane parmaklığının arkasından konuşulanları duyan bir deli, (!)
Bayezid-i Bestami hazretlerine:
_ Gel dede, gel! Senin hastalığının çaresini ben söyleyeyim, diye seslenir.
Bayezid-i Bestami hazretleri, meczubun yanına sokularak:
_ Söyle bakalım benim derdime çare nedir? der.
Meczup şu ilacı tavsiye eder:
_ Tevbe kökü ile istiğfar yaprağını karıştır... Kalp havanında tevhid tokmağı ile döv, insaf eleğinden geçirip, göz yaşı ile yoğur, sonra da aşk fırınında pişir... Akşam-sabah bol miktarda ye... O zaman göreceksin senin hastalığından eser kalmaz, der.
Bu güzel ilacı öğrenen Bayezid-i Bestami hazretleri:
_ Hey gidi dünya hey! Demek seni de deli diye buraya getirmişler, diyerek oradan ayrılır.
İşte o dönemlerde kullanılan bu ilaç hala geçerliliğini yitirmemiş etkili bir ilaçtır. Evet, hastalığımızı öğrendik ilacı kullandık peki tesir edip etmediğini nasıl anlayacağız.
Bu konu da yine bir alime sorulur:
_ Efendim bir kimse tevbe ettiği zaman, tevbesinin kabul olup olmadığı bilinebilir mi?
Alim şu cevabı verir:
_ Hayır kabul edildiği veya reddedildiği hakkında kesin bir hüküm verilemez . Fakat kabul edildiğine dair bazı alametler vardır. Bunlardan bazıları şunlardır:
1. Kişi nefsinde günah işlemeye meyil bulunmadığını görür.
2. Doğru ve güzel ahlaklı kişilerle düşer kalkar. Kötü huylulardan uzak durur.
3.Kalbi daima Allah'ın farz kıldığı şeylerle meşguldür.
4. Dilini kötü kelamlardan korur.
Tevbeyi gerektirecek hatalar yapmamak dileğiyle.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.