Çünkü mazlumlar yalnızdır..
Suriye’de esed rejiminin katliamlarının sonu bitmek bilmiyor. Savaş uçakları peş peşe yeni katliamlara imza atıyor. Son olarak İdlib’te yaşanan katilam 2013 yılında Doğu Guta’da sarin gazıyla düzenlenen katliamı hatırlattı.
Suriye’de dünyanın gözüleri önünde bir insanlık dramı yaşanıyor. Esed rejiminin sarin gazıyla düzenlediği belgelendi. Bu vahşet devam ederken, sosyal medyada şu satırlara rastladım. Yaşanan durumu ne iyi özetlediğini düşünüyorum.
Okurken her satırında gözyaşlarınıza hakim olmayacağınız o satırları sizlerle paylaşmak istiyorum. İşte mazlumların yalnızlığını anlatan o yazı..
"Elma kokusunu sever misiniz? Ya da şöyle sorayım. Hiç elma yerken aslında boğazınızda bir yanma hissettiniz mi? Hayır mı? O halde size bir şey anlatayım.. Bu sabah elma kokusuyla uyandı İdlibliler. Sevinçle mutfağa yöneldiler önce. Kokunun mutfaktan gelmediğini görünce camlarını açtılar. Baktılar ki koku dışarıdan daha çok hissediliyor, hemen dışarı akın ettiler merak ve heyecanla. Çıktıklarında gördüler ki herkes aynı merak ve heyecanla dışarı çıkmış. Hızlı hızlı yürümeye başladılar; kokunun kaynağını aramaya başladılar. Gittikçe şiddetlendi elma kokusu. Ama bir yandan da derilerinde bir yanma hissettiler sanki. Aldırmadılar ve yürümeye devam ettiler. Bu sefer daha hızlı koşmaya başladı bir çoğu. Ancak zamanla o yanma gittikçe şiddetlendi. Koşuyorlardı; ama yanıyorlardı da. Bu sefer de dönüp eve doğru koşmaya başladılar. Yanma iyice artıyordu. Zamanla derilerinin morarmaya ve büzülmeye başladığını gördüler korkuyla. Bir an önce suya ulaşmalılardı. Kendilerini can havliyle suya attıklarında ise bedenleri kavruldu bu sefer, asit dolu bir havuza girmişler gibi. Artık ölmüşlerdi, ölümün nereden geldiğini anlayamadan. Yanarak ölmüşlerdi, üstelik ateşsiz ve dumansızdı bu yanma çığlıklarla bağırışlarla çağırışlarla. Bir avuç kül oluvermişlerdi aniden, ne olduğunu anlayamadan…
"Saçlarım tutuştu önce, gözlerim yandı, kavruldu, bir avuç kül olu verdim külüm havaya savruldu.”
Kimyasal zehir öyle bir şeydir ki; vücudunuza temas ettiği anda yakar sizi, nefes almak için çırpınırsınız; alamazsınız. Deriniz büzülüp çürür. Yavaş yavaş, acı çeke çeke ölürsünüz. Öyle ki başınıza silah vurularak öldürülmeyi buna tercih edebilirsiniz. Bu zehir de elma kokuluydu. Güzel kokulu zehir, Zekice planlanmış bir katliamdı. Hedeflerinde çocuklar vardı, geleceği hedeflemişlerdi..
En çok da çocuklar öldü İdlib'de. Tıpkı diğer katliamlardaki gibi...
Yıllar sonra ülkelerine demokrasi getirecek olan o uzak memleketteki adamlar, kendi memleketlerindeki o diktatöre hediye etmişlerdi bu elma kokulu zehri. Ölmeden önce, ölürken, yanarken İdliblilerin attıkları çığlıkları duyamadılar o özgürlükçü ve demokrat adamlar. Çünkü o sırada başka ülkelerde başka hayatları mahvetmekle meşgullerdi. Başka soykırım planları vardı. Onlardı zaten, Hiroşima’da küçük gözlü onlarca küçük çocukları yakan. Onlardı Vietnam’da yüzlercesini, binlercesini katleden. Onlardı Ruanda’da 100 gün içinde 800 bin kişinin katledilmesini sessizce destekleyen. Onlardı Filistin'e, Arakana, Halepçe ye imza atan. Duyamadılar o çığlıkları…
Şimdi İdlibli çocuklar el ele tutuşmuş Hiroşimalı, Ruandalı, Vietnamlı, Halepçeli, Filistinli kardeşleriyle dünyaya mesaj veriyorlar, insanlığa sesleniyorlar;
İdlib'de 04 Nisa'n 2017 de insanlık nefessiz bırakıldı, yakıldı...
Hiç bir gazete yarın Arapça başlık atmayacak...
Çünkü mazlumlar yalnızdır..."
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.