31 Aralık 1999
Tarih, 31 Aralık 1999… Rusya Devlet Başkanı Boris Yeltsin, görevinden istifa etti ve anayasa gereği üç ay içerisinde seçim yapılmalıydı. Seçime kadar kimin başkanlık makamına vekalet edeceği ise hemen o gün açıklanmıştı: Vladimir Putin…
Son 17 yıldır uluslararası siyasete damgasını vuran bu adamın hikayesine kısaca bir göz atalım.
BASAMAKLARI HIZLA TIRMANDI
Vladimir Vladimiroviç Putin, 7 Ekim 1952’de Leningrad’da dünyaya geldi. Babası aşçıydı. Evlerinin hemen karşısındaki ilkokula gitmeye başladığı yıllarda yaramaz bir çocuk olarak hatırlanıyor. O dönemdeki arkadaşları, elinde sopa sık sık fare avına çıktığını anlatıyor. Leningrad Devlet Üniversitesi Hukuk Bölümü'nden 1975'te mezun olan genç Vladimir, yüksek lisansını ekonomi alanında yaptı. Mezuniyetinin ardından, KGB'de çalışmaya başladı. (Öyle ki Haydar Aliyev tarafından yetiştirildiği de söylenir.) Ağustos 1999’a kadar bürokrasinin basamaklarını hızla tırmanan Putin, Yeltsin döneminde önce başbakan yardımcılığı çok geçmeden de başbakanlık koltuğuna oturdu.
BAŞKAN PUTİN
Yaklaşık 5 aylık başbakanlık tecrübesinin ardından vekaleten başkanlık görevine getirilen Putin’in seçimlerde aday olması pek tabi kaçınılmazdı. %52’luk oy oranıyla başarılı bir sınav veren Putin, 2004’teki seçimlerde de %72’lik oyla 2008’e kadar (yani görev süresi dolana kadar) Rusya Devlet Başkanı olarak kaldı. Ardından koltuğunu mensubu olduğu partiden bir isme, daha önce de yardımcılığını yapmış olan Dmitri Medvedev’e devretti.
MEDVEDEV İLE HÜLLE
Tabanda aynı ideolojiye sahip ancak siyasi rotalarının aslında çok farklı olduğu dikkatlerden kaçmayan bu ikili, 2012 seçimlerinde ise koltukları değiştirdi.
Birleşik Rusya Partisiyle 2008’de %70 oy alan Medvedev’in başkanlık döneminin ardından, 2012 seçimlerinde Putin %63 ile makamını geri aldı. Bu noktada, oy oranlarını kişiye göre değerlendirmemenizi tavsiye ederim zira Rusya’da siyasetin tek gerçeği iki kelime ile ifade edilir: Vladimir Putin. Seçimlerin ardından (bildiğiniz ya da tahmin ettiğiniz gibi) Putin, yeniden devlet başkanı olduğu dönemde, başbakan olarak tekrar Dmitri Medvedev’i görevlendirdi. Putin, 2018’de yeniden seçildiği takdirde Stalin’in 30 yıl sürmüş döneminden sonra, ülkenin en uzun süreyle başında bulunmuş ikinci kişisi olacak.
Şimdi işin kronolojisini bir tarafa bırakalım ve Putin’in neler yaptığına değinelim…
Ülkesindeki farklı siyasi eğilimleri uzlaştırmaya çalışan Putin, genel olarak batıya düşman olmayan ama batıya karşı da Rusya'nın menfaatlerine öncelik veren, Post-Sovyet ve ulusalcı politikayla Rusya'ya yeni bir ivme kazandırdı.
Amacı ‘çıkmaz bir sokak’ olarak nitelediği komünist rejim olmadan Rusya'ya Sovyet gücünü tekrar kazandırabilmek.
PUTİN NE YAPTI?
1- Öncelikle Yeltsin dönemindeki, genç ve Amerikan sermayesinin yarattığı zenginler sınıfını yerle bir etti. Dev petrol şirketlerini teker teker kamulaştırdı. Sermaye sınıfına kısaca, ‘Siz siyasete karışmayın ben de sizin işinize karışmayım’ dedi. İktidarı süresince ülkedeki ekonomik kalkınma sayesinde halkın desteğini sağladı. Fabrika patronlarını, işçi maaşlarını ödemediği gerekçesiyle ekranlar önünde nasıl azarladığı hala dün gibi aklımızda.
2- Orduyu ise adeta sil baştan kurdu. 90’ların sonu ve 2000’lerin başında çok eleştirilen Rus ordusu, halen ‘Putin Modernizasyonu’ndan geçmekte. Son olarak, 2020'ye kadar savunma sanayine 770 Milyar Dolar harcamayı planlayan Rusya, modernizasyon süreci ile askeri alanda yeni bir sürece girdi.
3- Sert, gerektiğinde masaya yumruğunu vuran, kimi zaman bir savaş uçağına atlayan, kimi zaman kara kuşak sahibi olduğu judoda rakibinin sırtını yere yapıştıran, iyi silah atan, vahşi doğada yırtıcı hayvanlar avlayan bu karizmatik lider, Sovyet sonrası altüst olmuş Rusya’yı ehlileştiren ve ilk kez Batı’ya karşı sapasağlam duran biri olarak görülüyor. Rusya medyasını neredeyse bütünüyle kontrol etmesi, özellikle gençler arasında popüleritesini sağlamlaştırıyor.
4- Ancak bu ve benzeri birçok alanda yapılan reformların dışında Putin, Rus halkını ekonomiden de önemli şeyler olduğuna ikna etti. Ruslar, Batı’ya kafa tutma karşılığında ekonomide bir fatura ödenecekse. Varsın ödeyelim deme noktasına geldiler.
5- 2011’de dış politikada alınan Arap Baharı yenilgisinin ardından daha agresif oynamaya başlayan Putin, bu bölgeyi yönetme konusunda da Türkiye ile ortak hareket etme arzusunda gibi görünüyor. Arap Baharı’nın son halkası olan Suriye ve Esed için, ‘Benim hakimiyet alanım, benim adamım’ mesajını vererek ‘Batı Kuşatması’nı kırma niyetinde. Ukrayna’da yaptıkları ve Kırım ilhakı da bu planın bir parçası.
Özellikle son maddede, ülkemizi de işin içine dahil eden ve etmek de isteyen bir Batı zihniyeti var ki, aman aman! Kırım üzerinden ve tabi Ukrayna üzerinden, bu coğrafyanın iki karizmatik lideri, iki ekol karşı karşıya getirildi. Geçtiğimiz yıl düşürülen Rus uçağının arkasından FETÖ’nün çıkması da bu planın açık delili olarak görünüyor. Ancak plan 15 Temmuz’da Batı’nın planı ters tepti. Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Putin geçtiğimiz yaz ilişkilerini gözden geçirme gereği duydu. Şu an geldiğimiz nokta ise net bir ittifaktır.
NEDEN KUŞATILDI?
Batı, Rusya’ya karşı izlediği siyasetle Putin’i iyiden iyiye kendisine bir düşman edinmeye başladı. Zira, Rusya’nın enerji konusunda hemen hemen tüm kozları elinde bulundurmasından bir hayli muzdaripler. Bu yüzden Rusya’yı kuşatma girişimini başlattılar. Dünyanın en büyük tatbikatlarının şu an Rus sınırına yakın Balkan ülkelerinde yapılması ve bu ülkelerde konuşlandırılan nükleer başlıklı füzelerin rampalarda hazır bekletiliyor olması, Ukrayna Krizi, Suriye meselesi bu kuşatmanın sacayakları.
Peki bu mücadele ve bu adam bizi neden ilgilendiriyor?
Çünkü yarın, 2017’ye giriyoruz ve şöyle dönüp bir bakın. Son 1 yılda ülkemizde ve dünyada neler değişti? Öyle bir yılı geride bıraktık ki, ne dünya aynı kalacak 2016’dan sonra ne de biz…
Bunun en basit örneği 15 Temmuz… Geçen yıl bu vakitler kanlı bıçaklı olduğumuz Rusya 15 Temmuz’dan bu yana en önemli müttefikimiz gibi görünüyor. Geçen yıl bunun olacağını tahmin edebilir miydik?
Peki, Putin bizim stratejimizin neresinde? Şimdilik akla gelen ilk sorular şunlar:
2017’de de bu dostluk korunabilecek mi? Ne kadar baki kalacak? Putin, Esed’den vazgeçer mi? Putin ve Cumhurbaşkanı Erdoğan bugün el ele verip ateşkesi sağladı fakat, Putin yalnızca bizimle değil, Esed ve İran’la da ittifak halinde… Astana’daki görüşmelerde bize veya Özgür Suriye Ordusu’na karşı Esed üzerinden hangi şartlar ileri sürülecek? Amerika’nın, Türkiye ve Rusya’nın yakınlaşmasını daha da ateşlediği günlerde Putin bunu yaptırım gücüne çeviremese de ülkemize ne tür zorluklar yaşatabilir? Kısacası Putin gerçek bir dost mu? Henüz bu soruların cevabını kestirmek çok güç. Her tarafı ilişki ve çatışma yumağı olan Suriye’de önümüzdeki yıl bizi neler bekliyor bilmiyoruz ancak, dostumuzu da düşmanımızı da tanımakla mükellefiz. Putin Rusya’sının sadık bir dost mu yoksa tehlikeli bir düşman mı olduğuna ise zaman karar verecek.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.