Unutuluş ve iç insan
‘Bugün 8. Gün. Hala Ermenek’teki işçilere ulaşılamadı.’
Radyodan yüksele haber spikerinin sesi mutfağı doldururken kadın her sabah yaptığı gibi sabah kahvaltısını hazırlamaya çalışıyordu. Çaydanlığa su doldurdu ve ocağı yaktı.
Geceden kalan bir şey varsa temizlemek için masaya yöneldi. Mutfak beziyle masayı sildi, buzdolabına yöneldi. Zeytin, peynir, domates, salatalık çıkardı. Buzdolabına göz gezdirdi, bu sabah ne yapsam diye düşündü.
‘Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız, Ermenek'teki kömür madeninde mahsur kalan işçilere yönelik arama kurtarma çalışmalarında biraz daha zamana ihtiyaçları olduğunu, tahmin ettiklerinin ötesinde zor bir noktada bulunduklarını belirtti.’
‘Yumurta kırayım’ diye düşündü. En hızlı olabilecek şey, fazla zamanı yoktu. Yumurtaları aldı, dolabı kapattı.
Spiker haberi okumaya devam ediyordu. Yıldız, maden kazasıyla ilgili çalışmalarda dünden bu yana bazı konularda mesafe kat ettiklerini ancak bazı konularda aynı ilerlemenin sağlanamadığını…
Masaya göz gezdirdi, her şey hazır. Zeytin, peynir, domatesler, artık yumurtayı ocağa koyabilir. Her zaman en son yumurtayı kırar. Kocası kalkana kadar soğumasın.
İki yumurta mı, üç yumurta mı kırsam diye düşündü. Belki iki yetmez, üç olsun. Şimdi belki yetmez, evet üç olsun. Köylüden aldığı tereyağı da mis gibi koktu, iyi etmişti bu yağı aldığına.
‘Bunun bir kez daha altını çizmek isteriz. Zamana ihtiyacımız olabilir. Ne kadar zamana ihtiyacımızın olduğunu da her geçen metreyle, karşımıza çıkan her yeni tabloyla, ancak o zaman belirleyebiliriz. Şu anki geldiğimiz nokta tahmin ettiğimizin de üzerinde zor bir nokta…’
Bir, iki, üç, yumurtalar tamam. Şimdi tuz, pul biber, karabiber. Peynirli mi yapsaydım acaba, böyle beğenir mi? Belki canı peynirli istemiştir. Neyse, kırdık bir kere.
Mutfağı bırakıp, yatak odasına yöneldi. Kocası uyuyordu ya da uyumaya çalışıyordu. Yeni bir güne başlamanın hiçbir sevinçli yanı yok gibi gözüküyordu. Kadın seslendi, bir iki kere kıpırdandı, yorganı attı, tamam geliyorum dedi. Kadın kocasının uyanmayacağını bilerek mutfağa yöneldi. Yumurta yanmasındı, altını kısmıştı ama…
‘Hayır şu anda bununla alakalı ulaşabildiğimiz bir kardeşimiz yok. Dün de söylemiştik, spekülatif haberler sıkça yapılıyor. Bunları doğru bulmuyoruz, aileler, acı çekenler adına doğru bulmadığımızı söylememiz lazım.’
Yumurta yanmamış, kadın yakmadığına memnun, bir kez daha yatak odasına yöneldi. Perdeleri açtı, gökyüzü masmavi, güneş iyice çıkmış. Camı sonuna kadar açıp, nefes almak istedi. Kocasına döndü, hala yataktaydı. Bir kez daha seslendi…
‘Ömer Asaf'ın, "Babama 'Galatasaray maçı var' dersek madenden çıkar" demesi yakınlarını ağlattı. Ömer Asaf, kurduğu "madencileri kurtarma oyununda" ise babası ve diğer işçileri kurtarıyor.’
Adam mahmur gözlerle geldi. Yine aynı bir güne uyanmanın ızdırabıyla mutfağa şöyle bir baktı, kendine bir bardak alıp masaya oturdu. Baldan bir kaşık aldı, ekmeğini yumurtaya bandı. Haberleri duymak için radyonun sesini biraz daha açtı…
Spiker maden işçilerinin aileleri ile ilgili habere geçmişti. Kadın düşündü. Bosna’yı, Körfez Savaşını, Arap Baharını, Rabia Meydanı’nda katledilen göstericileri, Suriye’yi, Hama’yı, Halep’i, Şam-ı Şerif’i, katledilen insanlarla ilgili haberleri çoğunlukla bu mutfakta, bu masada dinlemişti. Dinlemiş ve yemek yemeye devam etmişlerdi…
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.