
Rutin Tutturma Sanatı
Dokuz günlük bir bayram tatilinin ardından şehirler yeniden uyandı. Boşalmış sokaklar, sessizleşmiş caddeler, kapalı kepenklerin ardında bekleyen dükkânlar yavaş yavaş hayata döndü. Sabahın erken saatlerinde trafik sinyallerinde bekleyen araçlar, metro duraklarındaki kalabalık, okul servislerinin korna sesleri... Hepsi normal hayatın geri döndüğünü müjdeledi bizlere. Uzun bayram tatilinin rehavetinden çıkıp gündelik yaşamın karmaşasına dalmak, birçoğumuz için kolay olmasa da, hayatın olağan akışı kendi ritmini dayattı.
****
Kimimiz bayramı memleketinde aile büyüklerini ziyaret ederek geçirdi. Kimimiz tatil beldelerinin deniz ve güneşine sığındı. Bazılarımız ise evinde dinlenerek, birikmiş film ve dizileri izleyerek, okuyamadığı kitapların sayfalarını çevirerek bu dokuz günü değerlendirdi. Ama şimdi, bütün bu farklı bayram hikâyelerinin ardından, hepimiz aynı gerçekliğe uyandık: İş masaları, okul sıraları ve gündelik sorumluluklar.
Bayram dönüşü sendromu, psikolojik olarak tanımlanmış bir durum olmasa da, hepimizin hissettiği o garip duygu karmaşasını açıklıyor. Bir yandan tatil modundan çıkamamanın verdiği uyuşukluk, diğer yandan birikmiş işlerin yarattığı telaş. Şeker ve hamur işlerinin ağırlaştırdığı bedenler, sabah alarmının aniden düşürdüğü soğuk duş etkisi... Bu geçiş dönemi, belki de yılın en zor zamanlarından biri.
Çocuklar için durum daha da dramatik. Dokuz gün boyunca erken kalkmadan, ödev stresinden, ders programlarından uzak kalan minikler için okul zili adeta zamansız çalan bir alarm gibi hissettirdi. Onların uykulu gözlerinde hem bayram tatlılarının mutluluğu hem de okul sorumluluklarının ağırlığı var.
****
Ofislerde benzer bir manzara göze çarpıyor. Tatil fotoğraflarını birbirine gösteren çalışanlar, bayram anılarını paylaşanlar, bir yandan da birikmiş postaları yanıtlamaya çalışanlar. Çay bardakları etrafında kurulan sohbet çemberleri, patronların toplantı çağrılarıyla dağılıyor. Bayram öncesi yarım bırakılan dosyalar, cevaplanmayan telefonlar, ertelenen kararlar... Hepsi şimdi bir çırpıda çözüm bekliyor.
Alışveriş merkezleri ve marketler de yavaş yavaş normal temposuna dönüyor. Bayram alışverişi telaşının yerini gündelik ihtiyaçların karşılanması alıyor. Raflar yeniden diziliyor, indirimdeki bayramlık kıyafetlerin yerini günlük giyim ürünleri alıyor. Kasalardaki kuyruklar kısalıyor, müşteri profili değişiyor.
****
Belki de en zor geçiş, psikolojik olanı. Bayramın verdiği o özel duygusal atmosferden çıkıp gündelik hayatın monotonluğuna dönmek, ruhumuzda bir boşluk hissi yaratıyor. Aile büyüklerinin elini öperken, bayram harçlığı alırken, sevdiklerimizle bir arada olmanın verdiği sıcaklık, yerini iş ortamının resmi ilişkilerine bırakıyor.
Ancak hayat, tam da bu geçişlerle anlam kazanıyor. Bayramları özel kılan, gündelik hayatın dışında konumlanmış olmaları. Ve gündelik hayatı çekilir kılan da, onu bölen bu özel günlerin varlığı. Rutin tutturma sanatı, belki de bu iki farklı zamanın arasında denge kurabilmekte yatıyor.
Şimdi yeniden okul sıralarında, iş masalarında, trafikte, marketlerde, bir sonraki tatili hayal ederek normal hayatımıza dönüyoruz. Ve biliyoruz ki, takvim yapraklarını çevirdikçe, bizi bekleyen başka bayramlar, başka tatiller olacak. Hayatın ritmi, işte tam da bu beklentilerle şekilleniyor. Vesselam...
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.