İbrahim Demirkan

İbrahim Demirkan

MEDRESETÜZZEHRA MÜMKÜN MÜ? -1-

MEDRESETÜZZEHRA MÜMKÜN MÜ? -1-

Tüm dünyadaki değişimlerin çok hızlı cereyan ettiği 20. yüzyılda özellikle Osmanlı imparatorluğunun çöküşünden sonra geride bıraktığı milletler ve topraklarda bir çok yenidevletler kuruldu. Kurtuluş savaşı ile batılı devletlere karşı büyük bir mücadele veren genç Türkiye Cumhuriyeti zaferden sonra alfabesinden giyimine kadar her türlü alanda batıyı taklit ettiğini açıkça ilan ederek radikal bir değişim ve dönüşüme uğradı. Bu değişimin önderliğini Türkiye Cumhuriyetinin kurucusu M.Kemal ATATÜRK 1938′e kadar süren Cumhurbaşkanlığı süresince gerçekleştirdi. Bu tarihten sonra da İsmet İNÖNÜ liderliğinde devrin tek partisi olan CHP sosyal ve siyasal alanda yapılan bu köklü değişikliklerin yerleştirilmesi ve yaygınlaşması için çalışmalara devam etti ta ki 1950′de çok partili hayata geçilene kadar.
Cumhuriyetin kuruluş felsefesinde sıkça belirtilen ülke yönetiminin tek adamdan alınıp egemenliğin millete verildiğini söylemi bir söylem olmaktan çıkıp gerçekliğe kavuşması 1950 seçimiyle olmuştur. 1950′den sonra demokrasi askeri ihtilallerle kesintiye uğrasa da seçimler yapılmış, hükümetler kurulmuştur.
Eğitimi ideolojik bir aygıt olarak gören tek parti dönemi kendi felsefesini bu yolla empoze etmeye çalıştı.
Buna direnen ve toplumun yeniden inşaasında eğitimin dini argümanlarla beslenmesi gerektiğine yoksa ülkeye zarar verecek bir neslin yetişeceğini söyleyenlerin başında 1878’de Bitlis’te doğan ve 1960′da Urfa’da vefat eden Bediüzzaman Said Nursi gelir.
Adı son yıllara kadar bilimsel çevrelerce pek telaffuz edilmek istenmese de artık devlet üniversiteleri dahil her türlü akademik ve bağımsız platformda Bediüzzamanın fikir ve önerilerinin tartışıldığını görüyoruz.
Yazmış olduğu 5000 sahife civarındaki Risale-i Nur Külliyatı ile İslami ve imani konularda yeni bir anlayış ortaya koymaya çalışmıştır.
Bediüzzaman’ın gaye-i hayalim dediği Medresetüzzehra projesi sadece Türkiye Cumhuriyetini değil Ortadoğu coğrafyasındaki bütün milletleri ilgilendiren bir eğitim projesidir.
Peygamber dönemindeki Suffe ehline kadar da atıfta bulunulan Medrese geleneğinin Selçuklu döneminde Nizamülk’ün kurduğu meşhur Nizamiye medreseleri ile müesseseleşmeye başladığı söylenebilir.
Tüm İslam tarihi boyunca başta el-Ezher olmak üzere Şam ve Bağdat gibi ilim havzalarında hayat bulan medrese geleneği Osmanlı döneminde de önemini sürdürmeye devam etmiş fakat XVII. yüzyılın sonlarında Avrupaî askeri okulların açılmasıyla başlayan süreç Rüştiye (orta), idadi/sultani (lise) ve Yüksek Okul ile Darülfünun (Üniversite) ‘un kurulmasıyla Avrupaî manada örgün eğitim sistemine doğru evrilmiştir.
İşte Bediüzzaman Osmanlı devletinin son dönemi ile Cumhuriyetin kuruluşuna şahit olan bir İslam alimi olarak medrese eğitimini günümüz ihtiyaçlarına göre dizayn eden ‘medresetüzzehra’ projesini başta Münazarat adlı eseri olmak üzere bir çok eserinde dile getirmiş ve fiiliyata dökmek içinde mücadele etmiştir.
‘Unsur lazım ise bize İslamiyet kafidir’ diyen Bediüzzaman Mısır’da bulunan el-Ezher benzeri Ortadoğu coğrafyasına hitap edecek bir okul kurmayı hayal etmiştir. Ortadoğu’da Türkler, Araplar ve Kürtler gibi farklı ırklardan oluşan unsurların ortak yönleri Müslüman olmalarıdır. İlköğretimden üniversiteye kadar uzanan bu projenin en önemli özelliği özellikle medrese-mektep çekişmesinde ortaya çıktığı söylenen akıl kalp çatışmasını ortadan kaldıran uyumlu bir birlikteliğe önem verilmesidir.
Bediüzzaman bu birlikteliğin gereğini sebepleriyle şöyle açıklar;
“Vicdanın ziyası, ulûm-u dîniyedir. Aklın nuru, fünun-u medeniyedir. İkisinin imtizacıyla(birleşmesiyle) hakikat tecelli(ortaya çıkar) eder. O iki cenah(yön,kanat) ile talebenin himmeti pervaz eder. İftirak ettikleri(ayrıldıkları) vakit, birincisinde taassup, ikincisinde hile, şüphe tevellüd eder(doğar).” 1
Medresetüzzehrayla ilgili ‘amacın nedir’ sorusuna şöyle cevap verirder;
“Câmiü’l-Ezher’in kızkardeşi olan, Medresetüzzehrâ namıyla dârülfünunu mutazammın pek âli bir medresenin Bitlis’te ve iki refikasıyla Bitlis’in iki cenahı olan Van ve Diyarbakır’da tesisini isteriz. Emin olunuz, biz Kürtler başkalara benzemiyoruz. Yakînen biliyoruz ki, içtimaî hayatımız Türklerin hayat ve saadetinden neş’et eder” diyerek devletin temsilcilerine Medresetüzzehrâ’nın açılmasının başta doğu illerinin ve doğu âlimlerinin geleceği için çok önemli olduğunu belirtmiştir.2
Bediüzzaman doğudaki aşiretleri gezerek başta İslama uygun bir meşrutiyet anlayışı hakkında bilgilendirmiş ve medresetüzzehra projesinden de haber vererek hazır olmalarını istemiştir. Bu konuyla ilgili soru ve cevapları Münazarat adlı eserinde toplamıştır. Doğudaki sorun cehaletten kaynaklanmaktadır ve tedavisi eğitimle mümkündür. Bediüzzaman bu amaçla sadece düşünce planında kalmamış ilk önce Abdülhamit’le görüşmüş isteğine red cevabı almış sonrasında 1911 yılında bizzat kendisi Sultan Reşad ile görüşmüş ve Medresetüzzehrâ’nın inşâsı için kendisinden söz almıştır. 1913 yılında bu üniversitenin temelini atmış, fakat I. Dünya Savaşı münasebetiyle bu projenin tamamlanmasına imkân bulamamıştır. 2 Mart 1923 tarihinde Medresetüzzehrâ hakkında Millet Meclisinde kanun teklifi verilmiş, 200 mebusun 163’ünün evet rey’i vermesiyle kanun teklifi kabul edilmiş, ancak yine de üniversitenin inşası gerçekleşememiştir.
Özellikle başta doğu illerimiz olmak üzere birçok soruna yol açan bireysel ve örgütsel teröre çözüm bulma gayretlerine baktığımızda Medresetüzzehra eğitim modelinden sıkça bahsedildiğini görürüz.
Fakat bu çözüm noktası ulusalcı devlet yapılanmasını kurtaracak bir pansuman değil İslam fikriyatının temeli olan tevhide dayalı bir eğitim anlayışıyla yapılmalıdır.
Peki böyle bir okulun kurulmasında STK(Sivil Toplum Kuruluşları)’nın rolü nedir? Sivil insiyatife mi yoksa devletin insiyatifine mi bırakılması gerekir? Gördüğümüz kadarıyla Bediüzzaman ilk önce hem ‘tarz-ı cedid’ modern mekteplerin hem de medrese geleneğinin birikimini ortak bir havuzda mezc etmek istemektedir. “Fünun-u cedideyi, ulûm-u medaris ile mezc ve derç”.3
İkinci olarak medresenin amaçlarını zikrederken ulemanın bağımsızlığından bahsettiği aktüel bir deyimle bilimsel özgürlükten bahseder.
“Ve meşrutiyetin ve hürriyetin mehasinini göstermek ve ondan istifade ettirmektir.” 4
Burada hürriyetini göstermek devletten bağımsız düşünebilmek anlamına gelmektedir. Akıl alan değil veren bir yapı ancak özgür olduğunu gösterebilecektir.
Sivil insiyatifin, STK kavramının bu okulun inşasında önemli bir kaynak olduğunu göstermektedir. Bediüzzamanın Medresetüzzehra okul tipinin hür olması ve bu sayede hürriyetin mehasinini göstermesi gerektiğini belirtmesi günümüz dünyasında da arzu edilen ideal bir yapılanmadır.
Şubeleri olan yaygın bir eğitim kurumu olarak Medresetüzzehra okul modelinin örgütlenmiş sivil teşkilatlarının desteğiyle devam etmesi gerektiği vurgulanmaktadır.
(2.ve son bölümle bu konuyu gelecek hafta bitireceğiz)
1- İçtimai Dersler Münazarat bölümü, Sh.142, Bediüzzaman Said Nursi, Zehra Yayıncılık, İstanbul
2- A.E., Sh.141
3- A.E., Sh. 141
4- A.E., Sh. 144

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
SON YAZILAR