
Özenti Hayatın Sonucu
İnsanın kendine has özellikleriyle belli bir kişiliği oluşur ve hayatına bu çizgide devam eder. Elbette değişen dünya düzeni ile birlikte insanın düşünceleri, hayata bakışı değişebilir, gelişebilir ve yeniliklere açık hale gelebilir ancak kişilik dediğimiz olgu temel kuralları olan ve bu kurallar üzerinden değişime ve gelişime izin veren kavramlardır.
Günümüzde aşırı bir özenti hastalığı izlerini görüyoruz maalesef. “Onda olan bir şey neden bende yok. Falanca kişi şunları yapıyor sen neden yapmıyorsun. Falanca kişinin kızı oğlu daha başarılı sen neden başarılı değilsin!” vb. gibi birçok özenti cümlelerine şahit oluyoruz. Bu durum başta çok fazla üzerinde durulup önemsenmeyecek gibi duruyor ama ilerde ciddi sıkıntıları beraberinde getiriyor.
İnsanî ilişkiler noktasında sürekli başkalarıyla kıyaslanan insan bu defa ne yapacağını şaşırır hale gelir. Çünkü konuştuğu birey kendisini tanımak, nasıl bir kişilikte olduğunu öğrenmek yerine kendi düşündüğü ve olmasını istediği insan modeline çekmek ister. Aynı şekilde ebeveynler çocuklarının hangi alanlarda yetenekli olduğunu ortaya çıkarmak yerine yine kendi zihinlerinde şekillendirdikleri ya da özlemini duyduğu insan modeline uydurmaya çalışırlar.
Bu özenme duygusu bir zaman sonra öyle bir hal alır ki içinden çıkılmaz sonuçlar doğurabilir ve insanlar arasındaki iletişim kopma noktasına gelebilir. Bir insana, başkalarına özenerek şunları bunları yapmalısın gibi telkinler vermek yerine neler yaptığına dikkat etmek ve o insanın kişiliğinde hangi unsurların iyi ya da kötü olduğunu tespit etmek gerekiyor. Bir insanın yıllardır edindiği huyunu veyahut alışkanlığını birden bırakmasını bekleyemezsiniz. İnsanlarla iletişim önemli bir konu ama üzerinde pek kafa yormuyoruz nedense, ağzımıza geldiği gibi söyleyip duruyoruz.
Oysa karşımızdaki insanı üzer miyiz, kırar mıyız buna dikkat etmiyoruz. Elbette bu hatayı zaman zaman hepimiz yapıyoruz. İşte bu okuma anları kendimize ayırdığımız nadide zamanlar, çünkü kendimizi dinliyor ve muhakemeye başlıyoruz. Bir çocuğun yetişkin birey gibi düşünmesini beklemek haksızlık olur. Çünkü yetişkin birey hayatta yaşanmışlıklarla birlikte belli bir tecrübe edinmiş ve bu tecrübeler ışığında hayatına iyi ya da kötü bir yön verir. İşte bizden sonraki gelen kuşaklarda aslında bizlerin ayak izlerini takip eder.
Onlar da yine kendi akıllarını kullanarak iyi ya da kötü gördüğü olaylarla hayatına bir yol çizer. O yüzden çocuklara ve gençlere bizim nasihatlerimizden çok nasıl hareket ettiğimiz daha çok misal oluyor. Özenti ve kıyaslama ikisi bir araya gelince içinden çıkılmaz bir hal alıyor sosyal hayatta. Aile içinde özellikle aile içi şiddete varabilecek olaylara meydan verebiliyor.
Aile içi şiddetten, karı koca şiddetinden hiddetle bahsederken aslında sorunun doğru bir iletişim dili kuramamaktan kaynaklandığını göz ardı ediyoruz maalesef. Bakınız, okumak iyi bir iletişim dilini yakalamak için de önemlidir. Okumayı sadece maddî kazançlar sağlamak üzerine düşünürsek çok ciddi zararlar ederiz. İşte muhakemeyi nerede yapmamız gerektiğini de iyi bilmek lazım. Malumunuz bazı özel günler, anneler günü, babalar günü vb. diğer günler gibi etkinliklerde insanlar bir yarışa tutuluyor. Alınan hediyeler ya beğeniliyor ya da beğenilmiyor. Başkalarının aldığı hediyeler dile getirilerek, “Falanca kişi eşine dostuna neler neler almış.” gibi cümlelerle amansız bir tartışmanın fitili ateşlenir gibi olur. İşte bundan sonra bir gerilim başlar ve kavgalar kırgınlıklar meydana gelir…
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.