Olayları benzerlikler üzerinden okumak
“Klavye şehvetinin” bedeli uykusuzluk oldu. “Harf harf inceliyorum” diye yazdım önceki yazımda ama işin doğrusu bir umutla da bekledim; “facebook hesabıma kedi, fare girmiş” açıklaması yaparda bu işten sıyrılırım diye. Gel gör ki bunca eleştiriye rağmen bir mehteran hareketi yapmadı Prof. Dr. Ahmet Akgündüz.
Üstelik, sözün aksine yazının sabitliği, kalıcılığı olmasına, yanlış anlaşılmaya daha az imkan vermesine rağmen klasik yönteme başvurmuş “sahtekarlar” nitelemesiyle “makalesinin çarpıtıldığını” iddia etmiş, yeni açıklama yapmış. Okunmaya değer!!! doğrusu.
Eleştirilen “makalesinin” başlığı “ Mevcut hükümetin içinde yolsuzluk yapanların olduğuna dair iddialar ve basiretli olmak.” “Makalesinin” ilk cümlesinde “biz hiçbir zaman yolsuzluk, rüşvet ve suiistimallere taraftar olmadık ve her zaman lanetledik “ şerhini koyup “Eski hükümetler, milletin malının % 80'ini yiyorlar ve kalan % 20 ise yol parasına bile yetmiyordu” tespitinden sonra “ Tayyip Beyin hükümetleri ve bürokratları ise, % 20'ini yediler; ancak % 80'ini millete harcadılar” dersen Abdullah Gül’ün Başbakanlığı haricindeki bütün AK Parti Hükümetleri’nde, Akgündüz’ün ifadesiyle “Tayyip Bey’in hükümetleri ve bürokratları” milletin malını, onlardan öncekilerin yüzde 25’i veya dörtte biri kadar yedikleri anlaşılır.
Bu arada Gül döneminde de “milletin malının yüzde 80’ni yendi mi yenmedi mi” Akgündüz’e sormak lazım. Çünkü “Ben de yolsuzluk yapanların olduğunu bilenlerdim” diyor. Biliyorsa; makalenin ilk cümlesindeki şerhe göre “yüzde 20’lik” yolsuzluğu da lanetliyor mu?
“Ama onları (yani “Tayyip Bey’in hükümetleri ve bürokratlarını”) ihtilas ve irtişa ile suçlayan muhterem zatlar, evvela 77 milyonun 15 Aralık sonrası % 30 servetini çaldılar” dersen “belgen nerede?”derler. Ayrıca “ihtilas”, kısaca; memurun evrakta sahtecilik ile nitelikli zimmete geçirmesi, aşırması anlamına geliyormuş. Kara para, rüşvet ve altın kaçakçılığı iddialarına ek mi yaptınız?
Bediüzzaman Hazretlerinin “Zerratı günahkârlardan mürekkeb bir hükûmet, tamamıyla masum olamaz” sözü ölçümüz ise “hükümetin günahkar zerreleri olarak gördüğün gafiller” ile ilgili ortada bu kadar iddia varken hukuk önünde aklanmalarını engellemek, koruyup kollamak kirlenmeye yol açmaz mı?
“Nur Cemaatlerini kahir ekseriyeti, Süleyman Efendi hizmetlerinin önemli bir kısmı, Milli İrade Platformuna katılan 200'e yakın vakıf ve cemiyetin tamamının Beytülmala hıyanet etmeyen Tayyip Beyi cumhurbaşkanı olarak görmek istemesi” "Ümmetim dalalet üzerine ittifak etmez" hadisine mazhar olduğunuzu göstermez. Belki de “zavallı Müslümanlar” mazhardırlar; kim bilir?
Makalenin 5. Maddesi en önemli yer bence.
Üstad’ın “Demokrat Parti'yi, Kur'an ve vatan ve İslâmiyet namına muhafazaya çalışmasına” rağmen 27 Mayıs Darbesi’ni “kabağın da bir sahibi var” yorumuyla değerlendirmek lazım.
Said Nursi Hazretleri’nin Adnan Menderes ve DP için yaptıklarının benzerini Fethullah Gülen Hocaefendi de Erdoğan ve AK Parti’ye yaptı denebilir. Verilen destek, edilen dualar ortada, yazılıp çiziliyor.
Üstad’ın Menderes’e yapılan suikastı, Londra seyahatinde uçağın düşme olayı, önleme girişimi, yaptığı dua ve “Menderes kardeşimi kurtardım” dediği biliniyor. Bunun benzeri yazar Aytekin Gezici’nin “Namlunun ucundaki Başbakan” adlı kitabında geçiyor. İddiaya göre; Başbakan Erdoğan, 2007 yılında MGK toplantısında önüne konulan suyla zehirlenerek öldürülmek isteniyor. “Okyanus ötesinden” gelen uyarıyla suyu içmiyor, mendilini bardağa sokup ıslatıyor. Yapılan tahlilde suda zehir çıkıyor.
Ve son…
Üstad’ın Ankara Valisi Nevzat Tandoğan ile yaşadığı olayı,1958’deki Nazilli Komplosuyla başlayan gelişmeleri ve dönemin İçişleri Bakanı Namık Gedik’i, DP Hükümeti’nin ve Menderes’in tavrını iyi okumak ve anlamak lazım.
İki intihar, 3 idam vardı olaylarının sonunda.
“AK Parti’nin bağırsaklarını temizlemesi gerektiğini her fırsatta hatırlatan” Akgündüz, bunları da anlatsa…
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.