Adem Öztürk

Adem Öztürk

Nitelikli bağımsızlık ya da 21. YY'da İslam ülkeleri sorunsalı

Nitelikli bağımsızlık ya da 21. YY'da İslam ülkeleri sorunsalı

7. yüzyıldan itibaren İslam devrimi, yeni medeniyetlerin oluşmasına vesile olmuştur. İslam dini, diğer semavi dinlerin aksine tüm dinleri kapsayıcı olmuş ve bu özelliği nedeniyle diğer semavi din fanatiklerince kıskanılmıştır. Yine esas aldığı kitabı mukaddesi bozulmayan tek semavi din İslam dini ve kitabı Kur'an-ı Kerim'dir.

İslam dininin yayılmasını sağlayan Peygamber Hz. Muhammed, açık görüşlülüğü, şeffaflığı, adil ve emin olması, ilme ve bilime desteği, paylaşımcı ve cömert olmasıyla bir devrim liderinin nasıl olması gerektiği yönünde en güzel örneği vermiştir. O döneme kadar gelen tüm peygamberler ya komutan ya da zanaatkâr idi. Siyasi anlamda hem komutan, hem lider, hem de sosyal bilimci olan tek semavi peygamber Hz. Muhammed'dir.

Yedinci yüzyıl ile 13. yüzyıl arasında tüm dünyayı kasıp kavuran ve inanılmaz bir coğrafi genişleme yaşayan İslam devletleri, yalnız fetih yapmamış, gittikleri yerlere kendi medeniyetlerini kurarak mühürlerini vurmuşlardır. Arap yarımadası, Endülüs, Hindistan, Orta Asya, Anadolu, Mısır, Kuzey Afrika ve Balkanlar, İslam medeniyetlerinin ışık olarak bölgesini aydınlattığı ülkeler olmuştur.

Özellikle Endülüs, günümüze kadar gelen göz kamaştırıcı bir medeniyete sahipti. 15. yüzyılda Endülüs son devrini yaşarken Avrupalı yazarların anlattığı; her evde devasa kütüphaneler, ileri derecede gelişmiş tarım uygulamaları, zanaatkarlık, astronomi ve felsefe bilimi tüm halk tarafından benimsenmişti. Endülüs medeniyeti, günümüz Avrupa’sının kuruluşunda örnek ve model alınması bakımından oldukça etkili olmuştur.

15-17. yüzyıl Osmanlı İmparatorluğu lokomotifinde İslam dünyası, biraz miras biraz gelenek ile önde giderek dünya medeniyetine katkı sunmuş, 18-20. yüzyıl arası ise oldukça tersine, hızlı bir kopuş devreye girmiştir. Rakibi olan Avrupa ülkelerinde 17. yüzyılda başlayan büyük felsefi değişim meyvelerini vermeye başlamış ve üretim aşamasına geçilmiştir. İslam ülkeleri, 15-18. yüzyıl arasında miras kalan yüksek medeniyet düzeyini geliştirmede tutucu kalınca, Avrupa ülkeleri aradaki açığı kapatarak koşar adımlarla öne geçmeye başlamıştır.

Sömürgeci Batı, 17. Yüzyıldan itibaren Güney Asya’dan başlayarak İslam ülkelerine kanser virüsü gibi girmiştir. Sömürgeci kapitalist düzen, binlerce yıl emekle oluşturulan İslam medeniyetinin getirdiği üretim, yönetim, eğitim, sosyal ve sınai hayatı değiştirmiştir. Başka geliri olmayan çiftçiye yüklü miktarda altın verip tarlasını satın alarak, bir müddet sonra altının bitmesiyle o çiftçiyi o tarlada işçi olarak çalıştırmak sömürgeci düzenin en basit anlatım şeklidir. Ya cebren ya da yukarıda anlattığım gibi gittikleri yerin ekonomik sosyal hayat dengesini bozan Batılılar, İslam toplumlarının başta eğitim olmak üzere üretim, sınai, ekonomik ve askeri her alanda kendilerine mahkûm hale gelmesini sağlamıştır.

Anılan dönemde özellikle İngiltere ve Portekiz sömürgecileri, Güney Asya, Arap Yarımadası ve Orta Asya’ya kadar uzanan bölgelerde ciddi anlamda işgal ederek sömürge alanları oluşturmuşlardır. İslami toplumların amiral gemisi Osmanlı Devleti, 17. yüzyıldan itibaren yenilikçi atılımlar içerisine girse de entrika ve iç çatışmalar ile bu çabalar baltalanmıştır.

İslam ülkelerini geride bırakan en temel sorun, gelişime ve fikri tartışmalara kapalı olunmasıdır. Batı, fikri tartışmaları 15-18. yüzyıl arasında ağır bedeller ödeyerek tamamlamıştır. Fikri tartışmalar özgür düşünceye kapı açar, hoşgörü ve farklı fikirlerin çoğalmasını sağlar. Özgür düşünce yenilikçi yaklaşımları getirir ve toplum hayatını dinamik tutar. Toplumlarda Fikri tartışmaların kapalı olması sosyolojik gelişimi durdurur ve toplumsal gerilemeyi getirir. 18. yüzyıldan sonra Batı, fikir ve sosyal üretim anlamında freni patlamış araç gibi kontrolsüz olarak ilerlemiştir. Felsefe biliminin gelişimi, fen ve teknoloji alanının önünü açmış; düşünsel prangalardan ve papalık tahammülünden kurtulan Batı yeni limanlara yol almıştır.

Son yüzyıllarda bağımsızlık kavramı da değişmiştir. İlk çağlarda ya da orta çağda kendi adına bayrak olması, kendi meclisin ya da ordun olması bağımsızlık için yetiyordu. Sıklıkla devlet kuruluyor ya da devletler el değiştiriyordu. Günümüzde bağımsızlığın tanımı değişmiştir. Ülkelerin kendi orduları, kendi paraları, kendi bayrakları ve meclisleri var, ama bağımsız değiller.

Bağımsız ama nitelikli bağımsız değiller. Yani kendi kararını alan ve kendi kararını uygulayan ülkeler değiller. Anadolu tabiri ile dilleri burunlarına yetmiyor. Günümüz İslam ülkeleri, Batı ülkelerinin koşulsuz ve şartsız tüketim pazarı durumunda. Savunma sanayiinde bağımlı, teknoloji üretim yeteneğinde bağımlı, bilim ve sanatta bağımlı, fikri ve sınai mülkiyet anlamında bağımlı, kâğıt üzerinde bağımsız olsalar da pratikte geçerliliği yoktur. Dünya üzerinde 175 bağımsız ülke var ama Birleşmiş Milletler daimi üyesi 5 ülkeye bağlılar. Buradan değerlendirin.

İslam ülkeleri arasında; Arap yarımadası ülkeleri gibi ekonomik anlamda çok güçlü olanları olmasına rağmen, ilk 500'de üniversiteleri yoktur, kendi otomobillerini üretemiyorlar, kendi teknolojilerini yapamıyorlar, çocuklarını okutmak için Batı ülkelerine gönderiyorlar, tartışma ve fikri bağımsızlıkları yoktur. Ekonomileri ve kişi başına düşen milli gelirleri istatistiki olarak büyük ama nitelikli nüfusa sahip değiller. Yönetimsel bütünlük sorunları vardır. Özgür düşünceye kapalı yapıları, yönetimin çeşitliliğini ve üretim gücünü yok etmektedir. Güçlü yönetime sahip olan ülkelerin en önemli silahları özgür düşünce ve buna bağlı olarak oluşturulan sistemlerdir. Eğitim, adalet, ekonomi gibi.

Ülkenizde fikri bağımsızlığınız yoksa fakirsiniz. Ne kadar zengin olsanız da fikri bağımsızlığınız yoksa başka ülkelerin fikirlerine muhtaçsınızdır. Nitelikli nüfusa sahip olmayan ülkeler fikri olarak bağımsız olamazlar. Lider olduğunu söyleyen İslam ülke yöneticileri, hak divanında çok büyük sorumlulukla yargılanacaklardır. Ne zaman tam bağımsız oldunuz, o zaman Hak Huzuruna başınız dik gidersiniz.

Kurtuluş reçetesi nedir?

Sistemli bir planlama ile eğitime yüksek yatırımlar yapmak, tüm İslam ülkelerinde üniversite ve bilim kurumlarını çoğaltarak, özgür düşüncenin önündeki engelleri kaldırmak, koşulsuz ve şartsız tartışma ortamı oluşturarak yayılmasına müsaade etmek. İslam, düşünceden korkmaz. Aksine düşünerek Allah’ın keşfine ve kişisel huzura varılmasını emreder. İslam ülkeleri, öğrenci değişim programı başlatarak ücretsiz tam burs imkânı ile gençlerin Avrupa ve Batı ülkelerinde eğitim almalarını sağlayarak geleceğin planlamasını yapmak. Tüm İslam ülkelerinde eğitime ve öğrenmeye açık gençlerin tespitini yapıp belirli ülkelerde nitelikli eğitim almalarını sağlamak. Bu amaçla Türkiye, Mısır, Bosna Hersek, Fas, Tunus, Pakistan gibi ülkelerde kurulacak ortak üniversiteler ile öğrencilerin tüm İslam ülkelerine hitap edecek şekilde nitelikli ve donanımlı yetiştirilmeleri sağlamaktır.

Nitelikli eğitim kurumları, uzun vadede nitelikli nüfusun oluşmasını sağlayacaktır. Devletler günü düşünmez, yarına odaklanır. Devletler için bugün geçmiş, yarın ise gelecektir. Planlama elli yıl, yüz yıl gibi vadeli olmalı ve nitelikli nüfus oluşturulmasına önem verilmelidir. Ne kadar silah ve uçak alırsanız alın, bunları kullanacak nitelikli nüfusunuz yoksa ne üretebilir ne de kullanabilirsiniz.

Allah geleceğimizi hayır eylesin ve bağımsız İslam ülkelerini görmeyi nasip etsin.

Kahrolsun İsrail.

Saygılarımla.

Önceki ve Sonraki Yazılar
SON YAZILAR