Göknur Çekinmez

Göknur Çekinmez

Nerde O Eski Bayramlar! 

Nerde O Eski Bayramlar! 

Ramazan Bayramı arefesinde bizlere geçmişe dönüp eski bayramları özlemle anmamızı sağlayan günler geldi.

Kalabalık, sevinçle, huzurla geçen bayramlar gerçekten de eskide kaldı. Nerde o bayramlar lafının çıkış noktası bu bayram diyebiliriz. Hayatımıza giren ve girmesiyle kalmayıp canlar alan Korona virüs, bizlerden her şeyi aldığı gibi bayramlarımızı da almakta. Evlere kapanıp bayramları unutturmamızı sağladı. Bayramın verdiği maneviyatı aldı.

Kalabalık sofralarda geçen o hoş sohbetleri özleyeceğimizi söyleseler kim inanırdı. Bayramda evden çıkılmayacak, bayramlaşma olmayacak dense kim buna gülmezdi ki. Kültürümüzün en güzel anları olan bayramlardan kim ayırabilirdi ki. Geçen sene tam kapanma olmadığından yine bayram havası tam manada olmasa da yine de vardı.

Ama bu sene tam kapanma sayesinde bayramlaşma tabirini yaşamak imkansız. Bayram şekerleri almanın da, kapı kapı dolaşan çocukların da, harçlık isteyen afacanların da bu bayram tadı yok. Çünkü kapılar çalmayacak, bayramlaşma olmayacak, şekerler alınmayacak. Normal bir günden farkı olmayacak. Ramazan ayının mükafatı olan bayram bu sene bizler için bayram olamayacak. Ama bu fedakarlıklarımız sonunda aydınlık yarınları da beraberinde getirecek. İnsan fedakarlık yapmazsa sefasını da sürmeye hakkı yoktur. Geçmişten bugüne nasıl bayramlar geçirmişiz şimdi hatırlayalım:

Eskiden yeni ütülenmiş tertemiz mendiller içinde çocuklara lokum verilirdi.

Abur cubur değildi çocukların hayatı tamamen, yedikleri en abur ve cubur tatlı ya çikolata ya da lokum olabilirdi, onlar da zaten her gün yenen şeyler değildi. Bayram dediniz mi vakit anneanneler ve komşu teyzeler önce mendilleri hazır eder, sonra içine lokumlar dererdi. Biliyoruz ki o zamanlar torun tombalağı gözü pencerede, “Gelirler mi acaba?” diye beklemek gerekmezdi.

Eğlenmek ekranlarla sınırlı olmadığı, sokaklar eğlenceli ve kocaman olduğu için çatapat ve kızkaçıran heyecanı çocukları sarardı. Toplanan harçlıkların bir kısmı cephane olarak geri döner, mahallede “fiçuuyuuuv” seslerine neden olurdu. Anneler bir heyecanla balkondan bakar, her seferinde “Ay bu sefer bir şey oldu mu?” diye kontrol ederdi.
Özenle seçilmiş bayramlık kıyafetler bir kenarda durur, sabah kalkar kalkmaz ilk iş onları giymek olurdu. Öğlene kadar uyumak diye bir şey tabii ki de yok. En geç 9’da kahvaltı masasında olunur, ailecek kahvaltı edilirdi. Bayram öncesi alışverişi nasıl da büyük bir aktivite, bir heyecan nedeniydi.

Bayramlardan bir akşam önce yani arefe günü ellere kınalar yakılırdı. Kına seven minik kızlar bir gün önceden kınayı sürüp sabah uyandıklarında yıkarlardı. Bazıları da bu konuda birazcık kurtlu çıkıp sağa sola bulaştırdıktan sonra yıkamak isterdi. Bin ah-u vah edilse de o eller yıkanır, renk almayan kınalarla birlikte şeker toplanırdı.

Bayram demek tatil demek değildi, bayram aileyle birlikte geçirilirse güzeldi. Bayramın ilk günü mutlaka büyüklerin evlerinde tüm akrabalar olarak bir araya gelinilir, bol bol hasret giderilip mutlu mesut oturulurdu. Şimdilerde olduğu gibi bayram demek tatil demek değildi. Bayram demek sevdiklerinizle bir araya gelebilmekti. Şimdi mesele yalnızca birkaç gün daha fazla tatil yapmanın peşinde koşmak oldu. Büyükler telefonla da aranıp hali hatırları sorulsa yeterli görülür oldu.

El öpmek çok naif bir adetti, sabah uyanıldığında ilk iş anne babayı, sonra da büyüklerin elini öpmekti. Daha sofraya bile oturulmadan, el yüz yıkanınca anne ve babanın bayramları kutlanır, elleri öpülürdü. Eğer anneanne ya da babaanne ile yaşanıyorsa ilk onlardan başlanırdı. Büyüklük yani yaş sırası baz alınırdı. “Bayramın mübarek olsun” denilip bir de öpüşülürdü orada. Anneanneler kocaman kocaman öperdi torunlarının yanaklarını, çocuklar da tüm gün boyunca daha kaç kez öpüleceklerini ve para alacaklarını hesap edip sevinirlerdi.

Önceki ve Sonraki Yazılar
SON YAZILAR