Hurda kağıt toplayıcı
Zaman zaman tek başıma, ekmek büfelerini, satış mağazalarını, simit tezgahlarını uzaktan takip eder, bazılarını içerden gelenlerle, personelle sohbet eder, hizmetin en seri, en faydalı, sağlıklı tüketiciye ulaşması, varsa eksikleri yerinde anlayıp çözümlere katkısını tespit ederdim.
Bir gün Kızılay'ın arka yollarında bir yerden bir yere giderken yazın güneşin en fazla yaktığı öğle vakti. Karşıdan sıcaktan terlemiş, terlerle biraz da toz karışıp alnından yanlara doğru terle birlikte gömleğinin yakasına, oradan da göğsüne aktığını çok yorulduğu her halinden belli. Eni, boyu kendinden büyük topladığı kağıtları koyduğu dev çuval, altta iki tekerlekli büyük çuval veya işyerini taşıyarak geliyordu.
Saat 12.30 öğle vakti. Bir yerde bir şey mi yesem, yoksa kontroller bittiğinde yerimde mi yesem, hatta bugün öğle yemesem ne olur gibi düşünerek giderken, karşıdan kan ter içinde güneşin yakmasını aldırmadan, işini seven, dükkanını sırtında taşıyan, gelirken hiç şikayetçi hali belli etmiyordu. Sanki o iş ona nasip olmuş gibi heyecanı, gayreti, terleriyle birleşince işini kabul etmiş, durumu iyi olup da açız demek yerine Rabbine teşekkür ve şükreden bir insan geliyordu sanki.
O an aklıma geldi. Onun öğle yemeğini üstlenmek veya beraber yemek aklıma geldi. Bana doğru geliyordu. O ve ben sanki bir şeyler söylemek için fırsat gözler gibiydik. O yorulmayan, bıkmayan, kapanmayan, ağladığını sadece kendi bilen azim ve gayretli kâğıt toplayıcı ile göz göze geldik.
Ben önce davranarak;
- Kolay gelsin, dedim. Sırtındakini dik hale getirip;
- Sağ olun Müdürüm, dedi.
İlk defa gördüğüm halde içten ve samimi ifadesi. İşte insan. Hâl hatır sorduktan sonra;
- Bir teklifim var, dedim.
- Buyurun.
- Eğer kabul edersen bugün öğle yemeğini ben karşılamak istiyorum. Hatta uygun görürsen beraber yiyelim, diye teklif ettim.
Çok memnun olduğu belliydi, fark ettim. Eyvah! Yanlış mı yaptım diye bir an tereddüt ettim. Gözümün içine bakarak kendini topladı.
- Müdürüm yıllarca sizin ekmeğiniz evime kadar getirilir. Hiç de aksamaz. Allah başkanımdan ve sizden razı olsun. Siz bugün değil, her gün ailemle birlikte benim ekmeğimizi getiriyorsunuz.
Ne diyeceğimi şaşırdım. O kanaatkâr tavrı, mütevaziliği, saygılı hali, yoklukta huzuru, şükrü yaşaması;
- O bizim görevimiz. İyi ki yapıyoruz. Gene de gel, sana içimden geldi ya yemek paranı vereyim ya da beraber yiyelim, dedim.
İçini çekti, derin bir nefes aldı.
- Müdürüm attıkları kağıtları sokağa atmış, onları alıp çuvalıma koyarken dükkân sahibi geliyor;
- Al ilerde yerleştir. Müşterileri kaçıracaksın çabuk çabuk diyenler. Bazen azarlayanların yanında ender de olsa çalışanına gelip kâğıt toplayıcıya yardım edenler de var. Bazen de sen çöpün oraya git, ben göndereyim diyenler de var. Hatta varlığımdan hiç fark etmeyenler de var. Bir gün yaşlı bir teyze ile yanında bir genç bayan vardı.
Genç bayan;
- Bunu annem gönderdi. Baktım teyze bana bakıyordu. Paketi aldım, teşekkür için.
- Anne elini öpeyim. Verdiğinden daha önemlisi beni insan yerine koymandır.
- Evladım elimle yaptım, afiyet olsun.
Demen beni çok mutlu etti. Allah senden razı olsun. Elini vermek istemedi. Baktı, baktı, elini uzattı, öptüm. Anne şefkati vardı.
- Afiyet olsun oğlum. Allah hayırlı işler versin.
- Sağ ol anne.
Paketi unuttum. İçimden sarılmak geldi. Ah insanlık, merhamet, vicdan, candan olmak, anne olmak, evlat olmak. Rahmetli anneme bu vesileyle yürekten dualar ettim.
- Bir tarafta ekmeğini, yemeğini paylaşan baba, babacanlığında anne şefkatiyle yaklaşanlar. Bir tarafta beni görünce yolu değiştirenler. Ağzını burnunu kapatıp dönerek gidenler. Bir tarafta dilenmeyip, suç işlemeyip çalıştığıma takdir edenler var.
O gün çok terlememe, yorulmama rağmen insanımızın değişik kesimlerden olanlarını tanımak umudumuzu arttırıyor.
Birbirimizi tanımaya, anlamaya, sevmeye, yardımlaşmaya, birbirimizi ötelemeden, ayrıştırmadan, aynı havayı soluduğumuzu, aynı vatanda yaşadığımızı, bir olmamızı, kardeş olmamızı tanıdıkça onun mutluluğunu yaşıyorum.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.