Fahri ve Vekiller için SON KEZ
Hangisinin hikayesi ile başlasam. Hangisinin acılarını konuşsam da belki biri duyar. Üvey evlat dedim olmadı, bu insanlarda bizim evladımız dedim olmadı. Olmayanların o kadar çok, olanların da yanlı olduğunu görmek ne kadar da üzüyor insanı.
Diyanet İşleri Başkanımızın vekil ve fahrilerin durumu karşısında kararlı olması kendi fikri dünyasında illa ki bir karşılığa sahiptir. Fakat hükümetin son dönemlerindeki çıkışları onların yeniden ümitlenmesine sebep olmaktadır. Bir çok yerde asıl işi yapan kavramına kimlerin girip, girmediği hala muallak durumdayken asıl işi yapan bu iki mensubiyeti göz ardı etmek, onları geri plana atmak ne kadar doğru bir yaklaşımdır.
Diyanet İşleri Başkanlığına duygusal yazılar yazan, çırpınışları için adeta kapı kapı gezen bu kişilerin var olmaları da bir dert, olmamaları da. Varlar çünkü her alanda yeterli çalışan bulundurmak büyük bir sıkıntı, yok olsalar o alanda oluşan boşlukta büyük bir külfet halini almayacak mı?
Üçte bir rakamla çalıştırılan Fahrilerin iç dünyalarına biraz yolculuk ettiğimizde azımsanmayacak derecede işi ehline vermişsiniz sonucu çıkıyor. Bazılarının elifi değnek olarak görmeleri de cabası. İşte tam bu noktada elifi değnek olarak vav’ı mertek görenler en çok kadrolu olmayı isteyenlerdir.
Diğer fahrilerin sırf bu riyakatsizler yüzünden dışlanmasını anlaşılır bulmuyorum. Öyle fahriler var ki, devletin atadığı kadrolulardan daha fazla sorumluluk bilincine sahip. Kadrolu olup maddi anlamda sıkıntısı olmayanlar bana ne demesini o kadar kolay söylerken, fahriler ev ev gezip öğrenci toplayıp, irşat ve tebliğ görevlerinin aksamaması için uğraşmaktalar.
Burada kadrolu arkadaşlarımı hedef tahtasına oturtma gibi bir niyetim yok. Fakat onlar da ellerini vicdanlarına versinler, şöyle beraber çalıştıkları arkadaşlara baksınlar, bir de fahrilere baksınlar. Fahriler bu işi kadrolular gibi yapamıyor, beceremiyor mu diyecekler, yoksa öyle fahriler var ki aramızda kadrolulardan daha donanımlı mı diyecekler.
Ben fahri ve vekiller için sürekli yazılar yazdım, haberler hazırladım. Fakat bazı kesimlerin bana küfrettiğine şahit oldum, bazı kesimlerin ‘ey başkan bırak Mescid-i Aksa’da hutbe okumayı, fahrilerin durumu ne olacak’’ dediklerini gözlerimle gördüm, okudum.
Fakat bu durumun içinde farklı konuların olabileceğini de yabana atmadım. Atılan haberlere, yorumlara baktığımda, küfür edenlerin dinle diyanetle ilgisinin olmadığını sevinerek gördüm. Evet yanlış okumadınız, sevindim. Çünkü sırf kadro alamıyorlar diye küfredenlerin vekiller olması, hakaret edenlerin fahriler olması diyanet camiası için bir yıkım değil miydi?
Laf edebiyatı yapan o kadar çok kişiyle karşılaştım ki, hatta direk başkana fahrilerin işi ne olacak bırak şu hutbeleri diyen kişilerin IP adreslerine kadar incelettim. Anladım ki, bu camianın içinde olmayıp, bu camianın bir mensubu kesilen haşhaşiler var. Anladım ki Diyanet camiasının büyümesini istemeyenler var.
Kısa bir zaman önce Diyanet İşleri Başkanlığını araba üzerinden yeren bir kesim vardı malumunuz. Bu konuda yaptığım araştırmalar bana organize bir yapının nasıl içeriye kadar sirayet ettiğini gösterdi. Sahte evrak düzenleyenlerin varlığını gördüm. Diyanet İşleri Başkanına alınan arabanın sirenini montajlayan arkadaşların yanına gittim. Kendi bindiğimiz araca siren takmak için bulunduğum yerde, montaj işini yapan usta bana şu kelimeleri kurdu; ‘abi biliyor musun şu meşhur olan Mercedes’in montajını da ben yaptım. Ama anlamadım neden öyle olduğunu, ben sabahtan akşama kadar öyle arabalara siren ve ışık takıyorum, neden o araba öyle haberlere çıktı deyince,
sen söyle dedim, o araba da oyun konsolları varmış, eğlence paketliymiş, bir de araba 1.3 milyonmuş diyorlar dedim.
Bana henüz 25 yaşında olan usta neler söyledi biliyor musunuz?
‘‘ Abi o araba da o saydıklarından hiç biri yoktu, o araba 350 4 matik modeli, içerisi makam olarak dizayn edildiği için sadece bir tablet girişi olur, bu da her araba da vardır. Onu bırak ta abi, Türkiye’nin Diyanet sorumlusuna bu araba çok mu? Bütün bakanlıklarda varken, en küçük partilerde bile varken Türkiye’nin Diyanet İşleri Başkanına bunu neden çok gördüler. Eskiden müftüler şahinlerle gezerdi, yine aynısı mı olsun? ‘’
Bu ifadeler benim değil, fakat ben bu konunun detayını incelemek istediğimde garip sonuçlar çıktı karşıma. Sadece size buradan şunu söylemek istiyorum. 350 Bin TL’yi 350 Bin EURO yaparsanız nasıl bir sonuç çıkar? İşte çıkan sonuç tam da bir gazetecinin yüksek zeka ve hilesinden başka bir şey değildir. Yani birileri sırf zarar vermek için 350 Bin TL yi 350 Bin EURO yapmış.
Karşımızda Diyanet İşleri Başkanlığının büyümesini, gelişmesini engellemek isteyenler var.
Seçimlerde Diyaneti kaldıranları görmedik mi? Seçimlerde Diyanet İşleri Başkanlığı din işlerine çevireceğiz diyenler olmadı mı?
Kıymetli kardeşlerim unutmayın ki büyümemiz, gelişmemiz demek, daha fazla irşat, daha fazla tebliğ demek. Bir zamanlar bir kitapta Amerikalı okul müdürü şu ifadeleri kullanmıştı; ‘Eğer ki Osmanlının devamı olan Türkler, unuttukları Kuranı tekrar hatırlarlarsa, yine Osmanlı gibi dünyaya hükmederler, biz onların dünyaya hükmetmesini engellemek için her şeyi yaparız, bu durumda zarar görecek tek devlet ABD’dir demişti.
Şimdi bakın bakalım, ABD’ye sığınanları, ABD’ nin sığınanları neden vermediğini. Ve ne gariptir Amerika’ da olanların başından beri İmam Hatiplere karşı olduğunu. Sözün tamamı ariflere söylenmez, gerisini varın siz anlayın.
Bugün Kuran hizmetinin gerekli olduğunu bildiğimiz halde imamsız olan camilerin olması bizim büyük bir eksiğimiz değil midir?
Yetkili sendikanın ( Diyanet-Sen) İLİTAM talebini de bu konuda anlamlı buluyorum. Anlıyorum ki, bu camianın gelişmesi için çaba içerisinde olan bir sendika var karşımızda. Diyanet alanında donanımlı din görevlisi istiyoruz çıkışları yapan sendika yöneticilerini de takdir ediyorum.
Diyanet İşleri Başkanlığını yalnızlaştırma politikası devam ederken, cumhuriyetin ilk yıllarında olduğu gibi, neden hala Diyanet İşleri direk Cumhurbaşkanlığına bağlanmadı sorusu akla gelmiyor mu?
Yazılacak o kadar çok şey varken, bu ülkenin Kuran eğitimini verenleri revize etmek, tanzim etmek , eğitmek gibi yükümlülüğe sahip olan Başkanlığın, maddi hiçbir beklenti içine girmeyen, bu işi gönül ehli olarak yapan fahrileri de vekilleri de asıl işi yapanlar statüsünde değerlendirmesi gerekir. Tamamını alın demek haddimize değil, sınav mı yaparsınız, liyakati olanları nasıl ayıklarsınız bilemem ama, artık şu insanların sesine ses olun… vesselam
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.