Hüseyin Çolak

Hüseyin Çolak

Estetik Sorunu

Estetik Sorunu

Ciddi bir estetik sorunumuz var. Estetik değiliz; nezaket, zarafet, letafet ve incelikten mahrum, halim olma halinden hâliyiz. Selim olmamızdan selamette değil ağyarımız; elimizden, dilimizden hatta gönlümüzden emanette değil el âlem. Hiçbir tanıma sığmıyor kimlik sorgularımız, adli sicil kayıtlarımız. 

Estetize edilmek fiziki bir eylemden öteye geçemedi muhafazakâr, modern, post modern, çağcıl, çağ ötesi insanımızda. Düşündürücü olan; varsılından yoksuluna, aydınından avamına, kentlisinden köylüsüne farklılık arz etmiyor bu çizgi. Bedii sanatına hayat veren eşsiz sanatçının ‘estetik yaratan’ sıfatına aykırı olmayı cesaretinin bir parçası görüyor insan denen ‘aceleci’ varlık. Asıl kaygılandırıcı da olan bu zaten.  

'Bir hayatı, ısmarlama bir hayatı bırakıyorum' dediği gibi şairin, üzerimizde iğreti duran bir elbise gibi barışık değiliz yaşamak denen sınavla. Ödünç yaşıyoruz aslında, peşinatına razı, asgarisini ödeyen bir inatla. Ötelenen borcundan örselenen ruhuna varana dek kaygı yüklü bulutları kaybettik sonsuzluk aynasında.

Edebi olanın ebedi kalacağı bir sermaye yükünü taşımakla omuzları aşınan bir rol modele yönünü ve yüzünü çevirmekten içtinap eden bir nesle evrildi insanımız. Merhametten mahrum olmayı, yaralara merhem olmaya tercih eden bir yürek taşıyoruz bağrımızda.   

Arzu üreten, biteviye doyum sancısı çeken, tüketirken tükenen yeni bir insan türü ile karşı karşıyayız. “Ürpermeyen kalpten, doymayan nefisten, kabul olunmayan duadan, fayda vermeyen bilgiden sana sığınırım.”  ilahi sığınma talebinin çok uzağında bir hayat sürmeyi varlığının sebebi görüyor bu karmaşık tür.  

Trafik estetiği, meslek estetiği, misafirlik estetiği, seyahat estetiği, selamlama estetiği, birlikte yaşama estetiği, sosyal medya estetiği, yeme estetiği, yediğinin resmini paylaşmama estetiği, hayvan sever olma estetiği, varoluş estetiği, aşk estetiği… Her biri ayrı başlık, ayrı bir yazı konusu, ayrı bir değerlendirme maddesi aslında. 

Toplumda saygınlığını kaybeden pek çok mesleğin ve o mesleğin mensuplarının aslında saygınlığından önce estetiğini kaybettiğine tanık oluyoruz. İmamın mihrapta, öğretmenin sınıfta, saygınlık cübbesinden önce estetik gömleğinin sırtından sıyrılıp yere düştüğünü söylemek hiç de haksız bir gözlem değildir zannımca. 

Estetiği yok olan her şey öksüz bir çocuk gibidir oysa. Savunmasız, gölgesiz, korumasız, duldasız ve üryan kalakalır bir başına. ‘Sor’ estetiğinden çok ‘sar’ estetiğine, ‘ses’ estetiğinden çok ‘sus’ estetiğine, ‘söz’ estetiğinden çok ‘göz’ estetiğine ne denli muhtaç karanfil kırılganı yürekler. Estetik mahrumu her urba, sökük kalır, eksik gelir endamına. 

‘Kaleme ve onun yazdıklarına’ (68/1) yemin eden, bir bakıma kalem ve yazının estetiğine de dikkatleri yöneltir. Kalemin bizatihi kendisi mukaddes, yazdığı kutsal, bir o kadar da estetik olmalı vurgusunu yapar. Söz konusu kalemse naif bir dokunuşu olmalı kâğıda, harfe ve zarifçe yaslanmalı kelimeye, yazıya. 

Şiirden yoksun şehirler kaybetti belki de ilkin estetik ruhunu. ‘Fikrimin ince gülü’ diyen bir ruh estetiğine sahip olunmadan sevginin estetiğine nasıl ulaşabilirdi insan? Kuşların uçuşuna anlam yükleyemeyen bir bakış hangi estetik kalıba sığabilirdi ki? Irmağın akışına gölgesini düşürmeyen hangi gövde estetikten söz edebilirdi ki?

Evlilikler de estetikten nasibini almalı. Biri ‘Allah emaneti’ diye bakmalı yekdiğerine, öteki ‘cennet sebebi’ diye anmalı yoldaşını, yol arkadaşını. Anmalı ki göklerde estetiğin sahibine, yeryüzünde vârisine arz edecek bir hali olmalı insanın. Yârenliğin yolu estetiğin durağına uğramadan aşılmaz akabesi ukbanın, sarp dağları dünyanın.     

Minareler estetik olmalı, salalar, salavatlar da. Tıpkı doğum gibi dirim de, ölüm de estetik yanı ile anılmalı. Varmak ister ise gönül vuslatına, hem Hakka hem halka sunacağı eksiksiz olmalı. Mezar taşı servilerin gölgesinde serinlemeli ikindileri, tabutuna göçmen kuşlar, mezarına mavi kelebekler tünemeli. 

En alımlı ve anlamlı estetiği, bedelsiz ve beklentisiz iyiliği olmalı insanın. 'Benim ücretim yalnız âlemlerin Rabbine aittir' (26/127) diyebilen bir tebliğ mesleği etiğine, estetiğine ve  üslubuna ihtiyacı var bütün meslek gruplarının, kelâm erbabının, makam ashabının.

‘Gülden terazi tutan’ bedestenleri, ‘gülü gül ile tartan’ çarşıları, ‘gül alınıp gül satılan’ pazarları, bedeli gül olan tezgâhları, uçtan uca gül kokan arastaları ile ünlenen bir milletin mirasçılarına bu denli zor mudur estetik bir şehrayinle donatmak şehirleri? 

Tebessümü sadaka, bakışını kısması makam atlama, anbean kalbini yoklaması rabıta olan bir kul modelinin; kapı tokmağına yansıyan nezihliğine, incitmeyen inceliğine sarınmalı sıkıca.  

Yol estetik olmalı, yolcu da. Soluklandığın yerde gölgen bile gölgeliğe yük olmamalı. ‘Gölgesinde otur amma / Yaprak senden incinmesin’ diyen estetik ruhları da her daim hatırlamalı. 
 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
7 Yorum
SON YAZILAR