Yusuf Akoğul

Yusuf Akoğul

Dilimize sahip çıkalım

Dilimize sahip çıkalım

26 Eylül Türk Dil Bayramı idi. Oktay Sinanoğlu “Başka hiçbir dil bilmeden sizi Adriyatik'ten Çin Seddi'ne kadar götürebilecek tek dil vardır; Türkçe! Dilinize sahip çıkın." der. Dilini unutan kavimlerin adlarının silinip gittiğini söyler.
En temel milli değerlerden birisi olan dildir. Ömer Seyfettin’in dediği gibi “her millet kendi lisanında yaşar. Lisan vatan kadar mukaddestir.” Dilini muhafaza edemeyen bir toplum en büyük teknolojiye sahip olsa da kültürsüz, şuursuz bir yaşamın içerisinde olacaktır ve nihayetinde değerlerinden uzaklaşacaktır.
Bu sebepten dolayı eğitimle Türkçe’nin ruhu, incelikleri, güzellikleri maden cevheri gibi çıkartılıp gençlere, gençlerden uzayan bir kol ile de atiye işlenmelidir.

N. Sami Banarlı Türk milletine en büyük hizmetin Türk dilini öğretmek olduğunu vurgulayarak şöyle der; “Şu fâni saâdetler içinde hiçbir şey, aziz Türk çocuklarına Türk dilini öğretmek kadar güzel hizmet değildir.”

Milletimiz maalesef birçok önemli konuda var olanı yitirme daha sonra tekrar öğrenip ulaşma çabasında olmuştur. En önemlilerinden birisi de Türk dilindeki ruhun kaybedilişidir. 

Kelime manalarındaki derinlikten uzaklaşma dil devrimi ile olmuştur. Dil devrimi Türk milletinin geçmişteki ruhuyla geleceği arasına çekilen bir settir. Bu durum nesillerin geçmişle olan bağını koparmıştır. Geçmişle bağı olmayan bir neslin dili haliyle fakirleşmeye mahkûmdur. 

Kelimeler coğrafi etkilerle tarihi süreçlerde kendine has mana kazanmış, kelimelerin zaman içerisinde telaffuz edile edile bir söyleniş tarzı, bir musikisi oluşmuştur. 

Büyük bir medeniyete sahip olmanın neticesinde varılan yurtlardan lisanımıza kelimeler alınmış ve aktarılmıştır. Ecdadın geniş coğrafyalarda at izlerinin görülmesinden dolayı dilimize girmiş olan, bazı kesimler tarafından imtina edilen Arapça, Farsça kelimeler dilimizi bozmaktan ziyade zenginleştirmiştir. Zamanla da bu kelimelerin birçoğu kendi ses yapımızla, bazı değişiklerle Türkçeleşmiştir. “Vatanın kendisi gövde, ruhu Türkçedir. Bu ruhu yıpratmadan, güzelleştirerek korumak, Türk insanının en mühim vazifesidir.” 

Bizim en mühim meselemiz ruhumuza sahip çıkmaktır.

İSTANBUL DEPREMİ

17 Ağustos 1999 Marmara depremi 45 saniye süren bir depremdi.  45 saniye içerisinde insanlar hayatını, ailesini, eşini, dostunu, malını, mülkünü kaybetti. 20 yıl sonrasındayız ve birkaç gün önce Silivri merkez üssü olan, 5.8 şiddetinde, yaklaşık 10 saniye süren bir deprem meydana geldi. 

Depremde Allah’a şükürler olsun can kaybı olmadı. Hafif yaralanan bir kaç vatandaşımız var, bina konusunda ise çok büyük hasar yok.

Yaşanılanlar sonrasında depremden gerekli dersi yeterince almadığımız, büyük bir İstanbul depremine yeterince hazırlıklı olmadığımız ve önlem alma hususunda pek bir ilerleme katedemediğimiz aşikâr. 

Toplanma alanları yetersiz, iletişim altyapısı yetersiz… Pazarlamada dört dörtlük olan GSM operatörleri en lazım olan günde çöktü. Bu mevzu ihmal edilecek bir mevzu değil. 

Eski acılar tekrar yaşamamak için gereken yapılmalıdır. Gerek İBB gerek ilgili bakanlıklar müşterek bir çalışma içerisinde tedbir almalıdır.

Allah, İstanbul’umuzu, ülkemizi, bölgemizi her tür âfetten, belâ ve felâketlerden korusun.

Önceki ve Sonraki Yazılar
SON YAZILAR