Ahmet Sefa DİKTEPE

Ahmet Sefa DİKTEPE

Zincirler kırılsın Ayasofya açılsın!

Zincirler kırılsın Ayasofya açılsın!

Gönül gündemimizin kapanmaz yarası olan Ayasofya, birkaç gün önce bir bayanın özel bir gezi sırasında çekip sosyal medyada yayınladığı fotoğrafla bir kez daha ülke gündemine de taşınmış oldu. 
Ayasofya Fatih Sultan Mehmet Han’ın fethe nişan kıldığı kutsal mabet… Âlemlerin Efendisinin (sav) övgüsüne mazhar olanların kılıç hakkı… Anadolu topraklarında belki de Allah-u Ekber nidasının en anlamlı yankılandığı yer fethin remzi, Ayasofya! 

Ayasofya’nın 1934’te bakanlar kurulu kararıyla resmen müzeye çevrilmesi o günden bugüne birçok tartışmayı da beraberinde getirdi. Müslümanlar hiçbir zaman Ayasofya’daki ezanın susturulmasını ve tekrardan puthane/müzeye çevrilmesini kabul etmedi! O günden bugüne Ayasofya’da tekrar namaz kılabilmek namına birçok nümayiş yapıldı bunların birçoğu da ağır cezalarla sindirilmeye çalışıldı.
Beni her zaman düşündürmüştür… İstiklal Harbi’ni canıyla, kanıyla kazanan bu milletin bağımsızlığının en önemli sembollerinden biri olan ezanı, Ayasofya minarelerinden susturmak hangi aklın ürünüdür? “Değmesin mabedimin göğsüne namahrem eli” diyerek hiçbir şeyi kalmamış bir milleti sadece bu ruhla uyandıran bir mabedin kapısına ve ruhuna neden zincir vurulur? Namahrem eli değmesin diye uğruna can verdiğimiz, kanımızı akıttığımız mabetlerin içinde Ayasofya bizim için ne ifade etmektedir?

Bence Ayasofya’nın kapalı tutulması Fatih Sultan Mehmed Han’ın ruhunu incittiği kadar Kurtuluş Savaşı kahramanlarımızın da ruhlarını incitmektedir! Bugün o mabedin üzerinde namahrem eller dolaşmakta, putlar tepinmektedir! Ayasofya’ya zincir vurmakla sadece bir cami kapatılmamış aynı zamanda istiklalimiz de prangalanmıştır!  

Ayasofya üzerine bugüne kadar birçok tartışma açıldı ama belki de en can acıtıcı olanı meydanda Ayasofya diye haykıran halka “Sultanahmet’i dolduralım sonra bakarız.” mealinde yapılan açıklama oldu… Çünkü bu açıklama Ayasofya için salt bir camii demek kastından öteye geçmiyordu. Sanki bugünlere bir cevap verircesine merhum Necip Fazıl KISAKÜREK bu meseleyle alakalı Ayasofya konferansında şu veciz sözleri söylemişti;
“İstanbul'daki Süleymaniye, Edirne'deki Selimiye, bunlara karşılık da Roma'daki Sen Piyer ve Paris'teki Notrdam, bizde ve onlarda daha niceleri, madde ve hatta gayelerine bağlı mana kıymeti olarak Ayasofya'nın eşik taşına bile denk değildir. Zira bunlardan her biri, kendi gayesinin tabiî şartları içinde, tek taraflı olarak yükseltilmiş eserler... Ayasofya ise bunların yanında bir kümes bile olsa, öyle bir nasibin sahibi ki ne madde ne de tek taraflı mana ölçüsüyle ona varmak kabil değil... Ayasofya bir mananın, zıt manaya taarruz ve onu zebun edişinin, bütün dünyada eşi olmayan abidesi! Öbürleri belli başlı bir ruh içinde birer mekan da, Ayasofya mekan içinde ruh! “

Bugüne kadar Türk’ün öz yurdunda garip öz vatanında parya kalışı artık dayanılmaz bir hal almıştır. Bu halden kurtuluşun vesikalarından biri de elbette Ayasofya’yı açmak olacaktır. Ayasofya’nın kapalı tutulması yine merhum Necip Fazıl’ın ifadesiyle: 
“Ayasofya’yı kapalı tutmak manada bütün camileri ve cami mefhumunu kapalı tutmaktır! Çünkü onların hepsi birer mekân Ayasofya ise ruh!
Ayasofya'yı kapalı tutmak, Yunanlıya "ben yapamıyorum; sen gel de kendi hesabına aç!" demekten farksızdır.

Ayasofya'yı kapalı tutmak, Birleşmiş Milletler'de Afrika’nın yamyam ülkelerine kadar aleyhimize rey verdirip kendileri müstenkif görünen Batılılara "artık benim hayat hakkım kalmadı!" demektir.

Ayasofya'yı kapalı tutmak, bu toprağın üstündeki 30 milyon ve altındaki 30 milyar Türk'ün semâları tutan lanetine hedef olmaktır.

Ayasofya'yı kapalı tutmak, Allah'a sövmeye, Kur'an-a tükürmeye, Türk tarihini kubura atmaya, Türk iffetini kirletmeye, Türk vatanını esir etmeye denk bir suçtur.” 
İşte Ayasofya’yı kapatmanın, kapalı tutmanın ne manaya geldiği bu kadar açık! Kendimizi ifade imkanı bulduğumuz her kürsüden haykırdık ve haykırmaya da devam edeceğiz; “ZİNCİRLER KIRILSIN AYASOFYA AÇILSIN!”
Söylenecek daha binlerce şey olmasına rağmen kendimize ayrılan yeri aşmamak adına sözlerimi Bayrak Şairimiz Merhum Arif Nihat ASYA’nın veciz mısralarıyla noktalamak istiyorum…

“Ulu mabed, neye hicrana büründün böyle,
Fatih'in devrini bir nebzecik olsun söyle!
Beş vakit loşluğunda saf saftık,
Davetin vardı dün ezanlarda,
Seni ey mabedim utansınlar,
Kapayanlar da açmayanlar da!”

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
SON YAZILAR