Ya Gıdadaki Yangın?..
Devam eden orman yangınlarında kuraklığın da etkisi olduğu kesin.
Bilimsel araştırmalar, “iklim değişikliğiyle birlikte artan atmosferik kararsızlık, sıcaklığın yükselmesi, kuraklığın artması, sürekli olan sıcaklık dalgaları gibi meteorolojik ve iklimsel koşulların yangınların sayısında ciddi artışlara neden olduğunu” göstermektedir.
Kuraklık ve iklim değişikliği birarada düşünülmelidir.
Ve bunlar bir anda ortaya çıkmış afetler değildir.
Ülkemizde kimi ilgili kurumların çok önceleri 2021 yılı için kuraklık uyarılarında bulunduğunu, tedbir alınması çağrıları yaptıklarını hatırlıyorum.
Kuraklık ve iklim değişikliği yangınları körüklediği gibi gıda güvencesini de ortadan kaldırabildiği için üzerinde önemle durulması gereken doğal afetlerdir.
Yangınların büyük kısmı kontrol altına alındı, devam edenlerle mücadele sürüyor ve kısa bir süre içinde onlar da söndürülmüş olacaktır inşallah. Burada daha da önemlisi kuraklık ve iklim değişikliğinin asıl hedefi olan “gıda güvencesi” konusudur diye düşünüyorum.
Bu noktada Türkiye Ziraat Odaları Birliği’nin rapor ve açıklamalarına dikkat çekmek istiyorum.
“Dünyada ve ülkemizde kuraklık riskine karşı bilimsel, ciddi ve kalıcı önlemleri şimdiden almazsak ve yeterli üretimi sağlayamazsak kısa zamanda gıda güvencesinden de bahsedemez bir duruma geleceğimizin” vurgusu yapılan TZOB raporlarında, aynen şöyle deniliyor:
“Üretici ülkelerden ucuz buğday, et, süt ve diğer ürünleri temin etme imkânımız bir süre sonra ya kalmayacak ya da yüksek maliyetlere almak zorunda kalacağız. Bu ülkelerden alım yaptığımızda sadece ürün ithalatı yapmış olmayacağız, ‘gıda enflasyonu’ da ithal etmiş olacağız.
Gerçekleşme ihtimali çok fazla olan bu durum ülkemizdeki birçok insanımızın gıdaya ulaşamaması demektir. Kaldı ki, paramız olsa da bazı ürünlerin ithalatı maalesef mümkün olmayacaktır.
Gündemin ilk sırasına oturan kuraklık bize asla unutmamamız gereken bir gerçeği öğretti; ‘Elden gelen öğün olmaz, o da vaktinde bulunmaz’.
Devam eden pandemi riski sürecine bir de kuraklık riskini eklediğimizde; gelecek yıllarda gıda riskinin çok daha büyük boyutlarda olacağını söyleyebiliriz. Gerekli tedbirleri zamanında almayan ülkeleri önümüzde yıllarda zor günler bekliyor.
Ülkemizde daha önceki yıllarda duyduğumuz ‘kıtlık’ ve ‘erzak karnesi’ gibi kelimeleri kesinlikle unutmamalıyız ve kuraklık yüzünden bunlarla karşılaşmamak için en köklü tedbirleri almakta da asla gecikmemeliyiz.”
Peki çözüm ne? Ne gibi tedbirlerin alınması gerekir?
TZOB’un sunduğu çözüm önerisi şöyle:
“Tarafsız ve uzman bir kuruluş tarafından ülkesel ölçekte yapılacak olan bir çalışmayla tarım ürünleri ithalatına harcanan parayla tarımsal üretimimizi daha fazla desteklemenin sağlayacağı üretim artışının kazancı karşılaştırıldığında, elde edilecek sonuçlar tarım ürünleri tedarikinde izlenmesi gereken yolu gösterecektir. Önemli olan yabancı ülkelerin üreticileri ile ithalatçı tüccarların gözetilmesi değil ülkemizin fedakâr üreticilerinin gerçekten desteklenmesidir.
Üreticilerimiz kazanırsa, ülkemiz kazanır ve toplumumuz makul fiyatlarla satılan gıda ürünlerine her zaman kolayca erişebilir. Kuraklıktan fazlasıyla olumsuz etkilenen tarımsal üretimin daha çok desteklenmesinden sağlanacak ülkesel kazanç, ithalata dayalı tedarikten sağlanacak olan ve belli bir kesime yönelik kazançtan daha hakkaniyetli olacaktır.”
Neticede kuraklık riskinin neredeyse kesintisiz bir doğal afete dönüştüğüne dair bütün işaretleri aldığımız bir dönemde tarımsal üretimi artırmak için ülke olarak acil tedbirler almalıyız.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.