Umudun Tümü Politikaya Bağlanır Mı?
Umut, bu dünyada insanı hayata bağlayan hatta bu dünyanın ötesi için dahi olmazsa olmazlardan olan bir duygudur. Duygudan da öte itikadi bir bilinçtir… Umudu veya ümidi olmayan bir müslüman Allah-u Zülcelal’e kulluğunu yerine getiremez. Bu yüzden itikad kitaplarımızda büyük günahlar sıralanırken Allah’tan ümit kesmek maddesi de yer alır. Kuran-ı Kerim’in Hud Suresi 9. ayeti, Hicr Suresinin 56. Ayeti, Mümtehine Suresi 13. Ayeti ve Yusuf Suresinin 87. Ayeti kerimelerinden açıkça anlaşılacağı üzere mutlak ümitsizlik kafirlere nispet edilmiştir. Yusuf Suresinin 56. Ayeti kerimesinde Yakup aleyhisselam oğullarına nasihat ederken:
“…Allah'ın rahmetinden ümidinizi kesmeyin; doğrusu kafirlerden başkası Allah'ın rahmetinden ümidini kesmez.” Buyrulur. Ömer Nasuhi Bilmen merhum bu ayet-i kerimenin tefsirine şöyle bir açıklama getiriyor: “Kafirler, Hak Teala hazretlerinin varlığını, sıfatı celilesini layikiyle bilmedikleri için O’nun rahmetinden ümitvar olamazlar.”
Demek ki ümit bu kadar önemli ve büyük bir şey... Dünyaya geliş amacımızın esası olan imanın temellerinden biri. Peki bu kadar önemli bir duygunun tamamını siyasi oluşumlara, politik tutumlara bağlamak ne kadar doğru?
Ülkemizin yoğun gündemi ve medyanın adeta bir kasırga gibi bizi içine çekmesi sonucu sabah politika ile başladığımız güne, akşam mecliste son veriyoruz. Okuduğumuz, yazdığımız, yediğimiz, içtiğimiz hepsi politika. Dost meclislerimizi, arkadaş gruplarımızı hatta ailevi münasebetlerimizi bile politikayla şekillendiriyoruz desek abartmış olmayız.
İnsan olarak nasıl yönetildiğimizi, nasıl yönetileceğimizi konuşmak, belirlemeye çalışmak elbette en tabi hakkımız. Fakat bu hakkımızın olması her şeyimizin o olacağı veya her şeyimizin ona bağlı olduğu anlamı taşımaz. Öyle bir durumdayız ki; aile yapımızı, ahlakımızı, hatta dinimizin yaşanıp yaşanmayacağını bile politikaya bağlıyor hale geldik.
A partisi iktidardan giderse sanki din elden gidecek ya da B partisi iktidar olamadığı için din elden gitmiş gibi davranmak, inandığı dinin büyüklüğünü ve hakikatini idrak edemeyenler içindir. Bu idrakin içinde olamayanlar ise anlamsız fakat bir o kadar ağır bir korkunun müptelası olmuş demektir. Bu korku da Allah korkusunu aşarsa samimi bir nasuh tevbesinden başka hüküm var mıdır?
“Siyaset ile düzeltemeyeceğiz de ne ile düzelteceğiz?”
Yaşantımızla… Evet sadece yaşantımız ve embiribil maruf nehyi anil münkerle… Allah-u Zülcelal Rad Suresi 11. Ayeti kerimede mealen şöyle buyuruyor: “Muhakkak Allah bir topluluğa verdiğini onlar nefislerindekini bozmadıkça bozmaz! Bir topluluğa da Allah bir kötülük irade buyurdu mu artık onun geri çevrilmesine çare bulunmaz. Onlar için O'ndan başka bir vali de yoktur.”
Bu ayeti kerimeye çeşitli tefsirlerden baktığımızda alimlerimiz; Allah’ın bir takım durumların oluşması için bir takım vesilelerin yapılması gerektiğine dair kanundan söz etmektedirler. Nasıl ki zaman kavramanın oluşması için dünyanın çeşitli hareketlerde bulunması kural olarak konmuşsa bir toplumun da düzelmesi için o toplumdaki fertlerin o düzelmeden önce iyi işler yapmasının gerektiğini vurgulamışlar.
Zaten bu yüzden tarih boyunca Rabbani Alimler tüm güç ve zamanlarını halkın eğitilmesi için kullanmışlarıdır. Devlet kademelerine uyarılarda, nasihatlerde bulunmuş olsalar da esas gayretleri hep halka yönelik olmuştur. Çünkü hiçbir zaman tepeden inme kanunlar toplumların içselleştirdiği yaşantısını değiştiremez.
Hülâsa olarak bize yani halka düşen görev:
İsra suresi 16. Ayeti “Allah her dönemin hükümdarını halkın kalbine göre gönderir. Onları düzeltmek isterse salih birini, helak etmek isterse kötü birini hükümdar olarak gönderir." hatırlayarak ilk başta kendimizden başlayarak ailemiz ve çevremize emri bil maruf nehyi anil münkerde bulunmak, bir tane daha güzel adamın yetişmesine vesile olmaya çalışmak. Ve bu çalışmalarımızın politikaya harcayacağımız zamanın yanında milyon kat daha hayrlı olduğuna inanmak. (Bu sözlerimiz samimi olup tüm umudunu politikaya bağlayan kardeşlerimiz içindir. Politikadan çıkarı olanlar istedikleri kadar çığırtkanlık yapabilir)