Ahmet Fidan

Ahmet Fidan

Uğursuz otuz bir mart salısı

Uğursuz otuz bir mart salısı

Otuz bir mart salı günü, milletçe iki önemli vahim olay yaşandı. O gün saat on otuz altı itibariyle elektrikler kesildi. Kısa süreli olması beklenirken ucu açık kesintinin devam edeceği öğrenildi. Radyo haberleri, kesinti devam ederken saat on iki otuzda İstanbul Adliye Sarayı baskınını haberini verdi.  Her iki olayın nasıl sonuçlandığı ve beraberinde neler getirdiği biliniyor.
Evden kaçmanın tam zamanı diyerek,  kendimi Kızılay’da buldum. İkindi suları, her yer karanlık. Pasaj esnafı kepenk indirmiş. İnsanlar birbirlerine ayaküstü olup biteni soruyor, sebep sonuç arasında ilişki kurmaya çalışıyor ve zihinlerde ki sorulara cevap arıyor.
Uzun zamandan beri uğramadığım İstanbul Teknik Üniversitesi elektriktik bölümü mezunu dostumu ziyarete karar verdim. Kızılay’da iş hanının altıncı katında. Asansör çalışmadığı için merdivenleri yürüyerek çıktım. Ohh, çok şükür, dostum ofisindeydi ve adeta beni bekliyordu.
Hoş beş faslından sonra sohbete geçildi. Dostum önce el ense ile beni mindere çekmek istedi. Huyunu suyunu bildiğim dostumun dolmuşuna binmedim. Kibar şekilde kendisini dinleyeceğimi söyledim. Elektrik kesintisinin sebebini en iyi bilenlerdendi. 
Enerji alanındaki hizmetlerini, düşüncelerini ve birikimlerini bildiğim için kesintinin sebebini sordum. Sözü fazla uzatmadı.  Kesintinin planlı bir sabotaj, seçim öncesi iktidara karşı kurgulanmış bir kara propaganda malzemesi olduğunu kesin bir dille söyledi. 
Kim veya kimler diye soracak oldum. Söz ağzımdan çıkmadan son cümlesini ilk hamlede ifade etti. “Kimin inine girildi ise onlar.” Dedi.
İnine girilenler bitmedi mi, diyecek oldum. “Sen bu kadar yıl bürokraside, siyasette koşturdun, hemşerinin nasıl bir şer gücü olduğunu bilmiyor musun?” karşılığını aldım. 
Kendisi ile söz yarıştırmak niyetinde olmadığım için bir alaylı ve mektepli olarak düşüncelerini dinlemek istediğimi ve itiraz etmeden dinlemede kaldım. 
-“Bak!” dedi. Sonra Türkiye’nin enerji gücü ve politikaları üzerine uzun bir nutuk irade etti. Nutuk dediysem öyle sıradan sözler, cümleler değil. Ayağı yere basan düşünceler. Asıl üzerinde durduğu son on üç yılın enerji politikalarıydı. Enerji Bakanı Sayın Yıldız için liyakat ve ehliyetin çok önemli olmadığını özellikle ifade etti. Yaşanan karanlıktan öncelikle tedbir almayan bu kesimin sorumlu olduğunu açık ve seçik söyledi. 
Enerji Bakanlığında hala birilerinin inlerine girilemediğini isim isim andı. “Ehliyet, deneyim değil, mensubiyet tercih edildiği için işler tekleyerek yürütülmektedir. Ama Başta Cumhurbaşkanı olmak üzere kamuoyu reklamla uyutulmaktadır.” 
 “Cambaza bak cambaza !” aldatmacası ile enerji politikası iflasa götürülmektedir. Peki, uzun süren karanlıkta kalmanın sorumlusu bu kadar bilindiği halde cezalandırılmayacak mı? 
Dostumun anlattıklarına bakılırsa geçiştirilecek ve asıl suçlular korunacak. Çünkü inlerine henüz girilmemiş ve girilmesi de mümkün olmayan kesim ince hesap ve işleri iyi biliyorlar. Seçim öncesi hükümetin zayıf karnı enerji alanında yeni eylemler peşindeler. 
Bardağındaki çayın son damlasını yudumlarken bir an durdu. Gözlerimin içine baktı ve:
“Otuz sene MOSSAD ve CİA ile işbirliği yapan birisi işini tesadüfe bırakır mı? Yaşanan karanlık ve adliye baskını günü birlik düşünülebilir mi? Günü birlik gibi bir hadise mi? Şayet öyle düşünüyorsan sen hiç yaşadım deme.” Demez mi?
Dışarda yağmur yağıyor. Ofisin havası oldukça soğuk. Ama dostumun anlattıkları okadar sıcak ki sonucu nereye bağlayacak diye merak ediyorum.
Enerji Bakanlığı birimlerinde üst seviyede değil ama alt seviyede hala paralelelciler söz sahibi.  17 ve 25 Aralık 2013 tarihinde yalan ve iftira ile gömmek istedikleri Türkiye’yi şimdi elektriğini keserek karanlığa gömdüler.   Her ne kadar Çağlayan Adliyesinde terör baskını elektrik kesintisi ilişiksiz gibi görünse de her iki olay arasında müthiş bir bağ var ve ikisi de halen inlerinde görevlerini sürdürenlerin ince bir planı.
Dostumun anlattıkları bunlarla sınırlı değildi. “Bak!” dedi. Eğildi gözümün içine baktı. Odada benden başka kimse yoktu. Samimiydi. “Gerek adliye baskını ve gerekse elektrik kesintisi konusunda söylediklerimi elektrikler geldikten sonra bu akşam ve bu akşamdan sonra paralel yapının yayınlarını izleyerek test edebilirsin. Bir gün önce herifin  “Mosunluk” mensubiyetinin deşifre edilmesinin hemen arkasından bir gün sonra Türkiye’nin karanlığa gömülmesi tesadüf kelimesi ile açıklanabilir mi?”
Kendisine söylediklerini köşemde değerlendirmek istediğimi ve iznini istedim. Yazılmasına “evet” dedi ama isminin açıklanmasına müsaade etmedi. Fakat söylediklerini yazıya dökmeden önce paralel yapının yayınlarına göz attım. Özellikle şehit Merhum Savcımız Mehmed Selim kiraz’ın Eyüp Sultan’da kılınan cenaze namazı esnasında yapılan canlı yayınlar dostumu tamamen doğrular nitelikteydi. İsminin başında “prof” titri olan ve yakından tanıma talihsizliğine sahip olduğum zat, merhum ve mağfur Şehit Savcı’nın katillerinin arkasındakileri bulmuş ve teşhir ediyordu. Aman Allah’ım. Aklıma mukayyet ol. 
G Ü N Ü N     H İ K M E T İ 
 “Allah Yolunda öldürülenlere ölüler demeyin. Onlar bilakis diridirler ve Allah tarafından rızıklandırırlar.”
Kur’an-ı Kerim

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
SON YAZILAR