Üç cenaze iki eş…
Haber spikeri önce 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü ile ilgili kadın örgütlerinin şimdiden start verdiği haberini okudu sonra Kocaeli’nde cinnet geçiren kocanın biri resmi diğeri imam nikahlı eşlerini pompalı tüfekli öldürdüğünü…
Güne bir kadın cinayeti haberi ile daha başladık. Duya duya artık duyarsızlaştığımız, günlük telaşemiz içinde hiç yer etmeyen hikâyeler… Kadın hikâyeleri, insan hikâyeleri, kaybolan hayatlar… Cinnet, cinayet, öldürülen iki kadının küçücük iki resmi, ölümleri ile haberlere konu oldular, yaşasalardı acaba gazetelere, televizyonlara çıktık diye sevinirler miydi Dostoyevski’nin hikâye kahramanı gibi…
Kadın temalı bu günde 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü ne zaman ilan edilmiş diye internette bir tarama yapıyorum, wikipedia adlı sitede ‘1999 yılında kadına yönelik şiddete karşı toplumda farkındalık yaratmak amacıyla BM Genel Kurulu kararı ile ilan edilen gün’ diye bir açıklama görüyorum.
Kadınuzüzerine.com sitesinde ise ‘BM Genel Kurulu 1999 yılında 25 Kasım gününü Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü olarak ilan etti. Bu günün 25 Kasım olarak belirlenmesinin nedeni 1960 yılında Dominik Cumhuriyeti'nde meydana gelen bir olaya dayanmaktadır. Ülkeyi diktatörlükle yöneten Rafael Trujillo'ya karşıtlığıyla bilinen Mirabal kardeşler adlı üç kız kardeş, Trujillo'nun: "Ülkede iki tehlike var: Kilise ve Mirabal Kardeşler" şeklinde yaptığı açıklamadan günler sonra tecavüz edilerek vahşice öldürüldüler. 25 Kasım, Dominik Cumhuriyeti'nde, Salcedo'da Ojo de Agua adlı köyde doğmuş Trujillo diktatörlüğüne karşı mücadele eden Clandestina Hareketi'nin öncülerinden olan Patria, Minerva ve Maria Mirabel kardeşlerin sistem tarafından katledildiği tarihtir. Mirabel kız kardeşlerin, diktatörlüğün askerleri tarafından, tecavüz edildikten sonra vahşi bir şekilde katledildikleri, utanç gününün ve insanlık ayıbının yıl dönümüdür’ diye yazı.
25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü ile ilgili yazılara bakarken bir resim dikkatimi çekiyor. ‘Oktay Vural’ın acısı yürek yaktı’ başlıklı haberde, MHP Grup Başkanvekili Oktay Vural’ın eşinin cenazesinde ağlayarak dua ettiğine şahit oluyorum. Haberin videosunu izliyorum. Vural, eşini son yolculuğuna uğurlarken, cenaze arabasına bindiğinde gözyaşlarını beceriksizce saklamaya çalışarak ağlıyor.
Daha birkaç ay önce uzayan sakalları nedeniyle öğrenmiştik eşinin rahatsızlığını. Eşi hastanede canıyla uğraşırken “Zorlu bir süreç geçiriyorum. Kişisel bakım yapmaya, her gün tıraş olmaya fırsatım olmadı” diye açıklama yapmıştı gazetecilere. Oysa biz eşi hastanede yoğun bakımdayken gireceği sınavı düşünerek takım elbise getirten eşleri biliyorduk. Ezberimizi bozmuştu Vural.
Evimizin sahibi dediği eşini son yolculuğuna uğurlarken yanından bir an olsun ayrılmayarak gözyaşları içinde hüngür hüngür ağlayan Vural, MHP’li olsun olmasın, Vural’ı tanısın tanımasın birçok kişiyi can evinden vurdu.
Üç cenaze… İkisi hayatlarının baharında kocaları tarafından pompalı tüfekle öldürülmüş iki kadın, diğeri onu yaşatabilmek için her şeyi yapan, aldığı fazladan bir nefes için her şeyini verebilecek bir eşin ayrılık vakti geldiğinde artık tutamadığı gözyaşları ve dualarıyla uğurlanan bir kadın… Üç cenaze, iki eş…
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.