Türkçeyi Sevmek
Bugün Habervaktim’de ve köşe yazarlığında ilk günüm. Allah muvaffak olmayı nasip etsin İnşallah. Sürç i lisan edersek affola.
Bugünden başlayarak bir yazı dizisinde güzide dilimiz Türkçe hakkında görüş ve düşüncelerimi ifade etmek istiyorum.
İlk öncelik sevmek kardeşim sevmek. Türkçe’ yi sevmek anlamak mı istiyorsun önce Türk Milleti’ni sevecek ve anlayacaksın. Çünkü dil ve milleti birbirinden ayrı tutmak büyük bir gaflettir. Yine aynı şekilde bir dili incelerken o dilin milletini ve o milletin tarihini de göz önünde tutulmalıdır. Yaşanan her türlü tarihi olay o milletin dil mimarisine yeni bir taş veya yeni bir özellik kor.
Fakat dillerin, milletlerin tarihine, tarihi kaderine, ve yaşadıkları maceralarına göre, yine tarihin eliyle yapılmış bir sınıflandırma vardır.
Bazı diller vardır ki bunlar başka dillerden faydalanamayacak kadar küçük millet, kavim ve kabile dilleridir. Bu tür diller küçük bir vatanda işlenir ve zamanla diğer dillerin veya dilin altında kaybolur. Bir kısım diğer diller de vardır ki bir vatanda değil diğer birçok vatanda devlet kurmuş büyük milletlerin dilidir. Pek tabii olarak, bu diller hakimiyet kurdukları, hükmettikleri ülkelerin dillerinden kelimeler kazanmış zengin büyük dillerdir. Nihad Sami Banarlı “Türkçenin Sırları” kitabın da bu durumu şöyle izah etmiş “ İmparatorluk dilleri, milletlerin hakim oldukları topraklardan vergi alır, baç alır, mahsul toplar gibi, kelime de alırlar. Hem bu alışın ölçüsü de yoktur. Kendilerine lazım olduğu kadar veya canları istediği kadar alabilirler”
İmparatorluk dilleri, bu kazandıkları lüzumlu kelimeleri kendi dil kuralları, estetiği ve dil fonetiğine göre “millileştirerek” kendi kelimelerini yaparlar.
Bu saydığımız vasıflara, küçük farklılıklarla uygun imparatorluk dilleri denilebilir ki Latince, Arapça, İngilizce ve “Türkçe” dir. Ama maalesef bu dillerin hiçbiri öz dil değildir.
Mesela Latince öz dil değildir. Bu lisanın kelimelerinin yarısı Yunanca’ dan alınmıştır. Diğer yarısını da başka dillerden “Latince” ye girmiştir.
Mesela yine Arapça da öz dil değildir. Arapça kelime bakımından çok zengin dillerden biri belki de birincisidir. Fakat bu dil, başta İbrani olmak üzere, Yunanca’ dan, Latince’ den, Sanskritçe ve Farsça’ dan ve başka birçok dillerden kelime almış büyük dildir.
Diğer bir örnek ise İngilizce dilidir. Modern dünyanın beş kıtasında hakimiyet kurmuş bir lisan olmasına rağmen, beş kıtadan kendisine kelimeler derleyen dünyanın en zengin, en renkli ve medeni dillerden biri olmayı başarmıştır.
Şimdi gelelim diğer bir imparatorluk dili olan Türkçemize. Türkçe, daha Orta Asya’da kuruluş zamanlarında bile “öz dil” değil bir “imparatorluk dili”ydi.
Bir dilin doğusunda başka dillerden derlenmiş kelimeleri millileştirme kudreti varsa, o dili öz dil yapmaya çalışmak, dili kendi tabiatından ve dehasından uzaklaştırmaktır ve bu ancak cehalet ve delalet olarak değerlendirilir.
Türk milleti, Orta Asya’ dan beri başka milletleri, bir devlet ve iktidar olarak, idare etmiş ve bu vazifeyi kendisine şiddetle benimsemiştir. Türk dilini anlamak için bu noktaya dikkatle bakmak ve idrak etmek kafidir.
Bütün eski Türk ve yabancı kaynaklara baktığımız da, Türkler yeryüzüne böyle bir vazifeyle görevlendirdiklerine inanıyor ve bu vazifeyi ilahi bir kader olarak yapıyorlardı. Büyük dil alimi ve “Divanü Lugati’t Türk” ün yazarı Kaşgarlı Mahmud bu tarihi kaynakta bu mühim noktayı şöyle kaleme alıyor “ Gördüm ki yüce Tanrı, devlet güneşini Türklerin burçlarından doğurmuş. Onlara Türk adını kendisi vermiş; onları yeryüzünün hakanı kılmış ve cihan halkının dizginlerini onların ellerine bırakmış”
İşte Türkçeyi anlayış, Türk tarihine olduğu kadar Türk diline de böyle tarihi kaynakların, böyle cümlelerin ışığında bakmak gerek. Türkçenin küçük, dar bir dil olduğunu sanmak ve sandırmak, bu sapık gaye doğrultusunda Türkçe dili üzerinde operasyonlar yapmak büyük bir yanlış ve hainliktir. Türkçenin “büyük millet dili” olduğunu , böylece bilmek ve anlamak lazımdır.
Selametle…
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.