Tükenmeden tüketmek
Geçtiğimiz günlerde yaşadığımız doğal afetler ve salgınlar aslında insanoğluna bir lokma ekmeğin, bir damla temiz suyun, hayatın, doğal kaynakların ve enerjinin ne kadar önemli olduğunu bir kez daha gösterdi. Peki, hangimiz bu değerlerin kıymetini biliyoruz? Ve israf etmekten kaçınıyoruz? İnsanoğlu nefis ile imtihan edildiği şu dünyada hep kendisi ile ve çevresi ile yarış halinde olur. Hep en çok kazanan ve tüketen olmanın peşindedir sanki. Ama çoğu zaman elindeki değerlerin kıymeti bilmez. Ta ki kayıp edene kadar.
Anadolu kültüründe insanlara küçük yaşlardan itibaren hep tutumlu olmayı ve fazlası ile değil yeteri kadarı ile ilgilenilmesi anlatılır. Ama insan büyüdükçe ve güçlendikçe çoğu şeyin kıymeti bilmez ve israf etmeye başlar. Bu israf bazen yiyecek ya da içecekte bazen enerjide bazense ömürden yitip giden zamandan olur.
İnsanoğlu bir şeylerin kıymetini hep kaybedince anlar. Mesela suyun kıymetini içemediğinde, yemeğin kıymetini yiyemediğinde sağlığın kıymetini hastalığında anlar. Belki doğamız gereği belki de çağın getirdiği hız ve koşuşturmadan dolayı bazen kayıplarının farkına bile varamaz. Çok ve çabuk tüketir. Onun için en değerli kavram zaman gibi görünür ama onu da gereği gibi kullanamaz. Bütün hafta boyunca hafta sonunu bekler yıl boyunca tatili gün boyunca akşamı bu silsile hep böyle gider. Ama bakıldığında ne çalışmanın kıymetini bilir ne dinlenmenin. İnsan zaman içinde farkında olmadan tüketirken tükenmeye başlar.
Peki ne yapmalıyız; belki de en başından sağlığımızın ve zamanımızın kıymetini bilmeliyiz. Çünkü ikisi de ikisini kullanım şeklimizde aslında bizi ve değerlerimizi gösteriyor. Ne geçen zaman geri geliyor ne de kaybolan sağlık. Ekmek, su, enerji bir şekilde telefi edilebilinir gibi gözükse de boşu boşuna geçen zaman geri gelmiyor. Geçen her dakika ömürden geçiyor…