Sonbahar
Sonbahar başlı balına bir sorundur, bir yalnızlaşma dönemidir. Yapraklarla örtünmüş tenha sokaklarda elleri ceplerinde yürür tek kişilik acılar, tek kişilik özlemler. Kırılıp kendini aşağı bırakan turuncu yaprak kadar hüzünlüdür her şey. Aranızda daha önce sonbahar uğultusu duyan var mıdır bilemem. Duymak mı daha iyidir yoksa duymamak mı, onu da bilmem. Hani içimizden bir gemi kalkıp gider ya uzak yalnızlık limanlarına… Öyle bir uğultudur işte.
Ben ilk yaprağın düşüşünden ilk kar tanesine kadar yanımda yöremde bağırıp çağıran, başıboş dolaşan ruhlar hissederim. “Bakınız birileri yine kapıları açık bırakmış.” derim. Aralık kapılardan çokça hüzün girer, farkına bile varamazsınız. Belki de sonbaharda kopan hayat ipleri, gitmeleri gereken yere kadar taşıyamıyordu onları. Bir şeylere son vermenin en renkli hali sonbahar olsa gerek.
Bu sözlerimi oturup biriyle sohbet ederken söylesem şizofreni hastası gibi anlaşılırım. Fakat benim ruhtan kastım beden ile bir bütün olduğunu düşündüğümüz öz değildir ki. Fiziki olarak gidenlerin aslında hiçbir zaman gitmediklerini, sonbaharda aralıklı kapılardan içeri girdiklerini söylemeye çalışıyorum.
Çünkü sonbaharda nesneler nefes alır gibidir, gözünüze eskisinden daha çok batmaya başlarlar.
Yıllardır tavan arasında duran sandığı açıp karıştırma mevsimidir sonbahar. Çocuk yaşta evlendirilmiş, altı çocuk bakmış babaannenizin çeyiz sandığı, acı çeken bir ruh değil de nedir?
Yazın çekmeceye kelimenin tam manası ile attığınız köstekli saati çıkarıp okşama mevsimidir sonbahar. Savaşa giden bir babadan, şehit bir adamdan son hatıra… ve daha niceleri…
İşte tam da bu yüzden sonbahar gidenlerin mevsimi değildir. Aksine gidemeyenlerin mevsimidir. İçinizden kalkan gemiler kimleri taşıyor sanıyorsunuz? Birileri sizinle sizin olanları yalnızlık limanlarında karşılaştırmak istiyor, yıllar yıllar sonra.
Sokrates, sonbaharda onu anacak öğrencileri olmasaydı kendisini ölüm cezasına çarptıran Atina yasalarına boyun eğer miydi? Ya sonbahar geceleri okunacak kitaplar bırakmasalardı artlarında, intihar eder miydi onca yazarlar? Her bir şairin en az bir tane sonbahar şiiri olur muydu?
Ruhun ölümsüzlüğünü kanıtlayan bir mevsimdir sonbahar. Gidenlerin değil, gidemeyenlerin; ayrılanların değil, bir türlü ayrılamayanların mevsimidir.
Sonbahar başlı başına bir sorundur. Belki de en çok düşündüğümüz, en çok döküldüğümüz dönemdir. “Eylül’dü” der Cemal Süreya, “Di’li geçmiş bir zamandı yaşadığımız…”