Sol Sağ Mefhumu
80’lerin en girift siyaset ağzıydı solculuk-sağcılık. "Sen solcusun, sen sağcısın" diye birbirini yedi bu millet… Şimdi bile ‘sol’ kelimesini farkında olmadan ‘sağ’ kelimesinden önce yazdım diye birileri beni solcu ilan eder mi bilemiyorum. Ama vallahi de billahi de farkında olmadan yazdım!
Nedir bu sol-sağ meselesi? İnsanın bir solu bir de sağı vardır. Ancak bizim solumuz-sağımız karşımızdakinin sağı-solu olmaktadır. Demek ki sol-sağ uyuşmazlığının birilerini karşımıza almakla yakın ilgisi var. Kimse birbiriyle zıtlaşmasa, karşı karşıya gelip farklılığını dayatmasa, herkes yan yana, omuz omuza olsa sol-sağ çatışması da olmaz.
Bizi kimler karşı karşıya getirmişti, onu da hatırlamakta fayda var. 70’li yıllarda Türkiye’nin Kıbrıs çıkarmasını cezalandırmak isteyen ABD, sen solcusun sen sağcısın vurun birbirinizi deyiverdi. Önden de iki tane ajan-provokatör gönderdi. Millet başladı birbirini vurmaya. Vurdular vurdular, en sonunda ABD’liler “yeter bu kadar” deyince 12 Eylül 1980’de tanklar sokağa çıktı. Birbirini anlamsız yere vurmaktan bıkan millet de askeri çiçeklerle karşıladı. İş tamam olunca da her türlü sokak eylemi bir anda bitti, tüm şiddet eylemleri bıçakla kesmiş gibi sona erdi.
Ya sonra? Sonra siyasetinden iktisadına, müziğinden eğitimine, kültüründen edebiyatına değin her yönde büyük bir gerileme dönemine girdik. 70’li yılların her şeyi 80’lerden daha kaliteli idi. Ama en çok da insanı daha kaliteli idi. Özallı yıllarda evimize erotik yayınlar yapan renkli televizyonlar, neye hizmet ettiği anlaşılamayan TV kanalları girse de 70’li yılların siyah beyaz televizyonlarında adam gibi müzik dinliyor, adam gibi eğleniyorduk.
Hakikaten ya, neydi o 80’ler öyle… Sibel CAN’lar, Hülya AVŞAR’lar, düzinelerce arabeskçiler bir anda toplumun en revaçta insanlarına dönüştüler. Kimdi ki bunlar? Popçular, topçular daha piyasaya çıkmamış, derbi maçları daha tam olarak meydan savaşına dönüşmemişti ama millî kültürümüzün, millî eğitimimizin, millî tarihimizin, millî coğrafyamızın gidişatı hiç de iyi değildi. Tabi enflasyon yüzde bilmem kaç yüzlere dayanınca yurdum insanının gidişata ayıracak vakti olmadı.
Süreç içinde yapay sol-sağ mefhumu da erozyona uğradı. Zaman zaman siyasi partilerin seçim mitinglerinde en kuvvetli şekilde hatırladık solculuğu-sağcılığı. Zaman zaman da provokatif gazete manşetlerinde ya da abuk subuk tartışma programlarında.
Günümüzde sol-sağ mefhumu ne durumda? İşte can alıcı konu bu olmalı bence. Mesela 16 Nisan 2017’deki Anayasa Referandumunda sol-sağ lafı hiç edilmedi. Oysaki bir tarafta sağ cenahtan ‘evet’, karşı tarafta ise sol cenahtan ‘hayır’ var idi. Hatta klasik solcu kardeşler, evet-hayır tartışmasının sol-sağ çekişmesi ile özdeşleşmesine şiddetle karşı çıktılar. Zira kabataslak bir hesapla ülkenin yüzde 70’i sağcı, yüzde 30’u ise solcu. Sol-sağ çekişmesinde sol cenahın pek bir şansının olamayacağı mâlumun ilanı.
İşte tam da bu nokta-i nazariyede sol-sağ mefhumunun tekrardan ama çok daha güçlü şekilde hortlatılması taraftarıyım. Çok daha güçlü derken çatışma ortamını değil, fikri mücadeleyi kastediyorum. Zira insanlarımız bir tuhaf oldu. Sağcıyım diyen solcu ile ittifak kurabilirken sağ tabanı öyle bir aldatıyor ki… Solcuyum diyen de sırf siyasi bir hırs ve hınç ile hiç olmadık yerde saçmasapan bir siyasi tercihte bulunabiliyor. Evet, şimdilerde solculuk-sağcılık pek kalmadı ama toplumsal kutuplaşma had noktada. Bunun nedeni ise demin de söylediğim gibi sadece ama sadece hırs ve hınç güdüsü. Eleman girdiği her seçimi kaybediyor, falanca oyu alamazsam istifa edeceğim diyor ama hiç istifa etmiyor, rakibinin bileğini bir defa bile bükemiyor... Ondan sonra da taraftarları içten içe sinir krizleri geçiriyor, anlamsız hareketler yapıp mantıksız söylemlere başvuruyorlar. Yazık!
Günümüz iktidarının bu yazıyı dikkatle okumasını çok isterdim. Çünkü onlara çok ciddi bir reçete sunuyorum. 2019’daki Başkanlık seçiminde yüzde 50 barajının geçilip geçilemeyeceği konusu, biliyorum ki ciddi bir sorun olarak herkesin kafasını kurcalamakta. Hükûmet ne yapıp ne edip “sen solcusun, sen sağcısın, biz sağcıyız, onlar solcu” türü bir işaret dili geliştirmesi lazım. Kutsalına laf söyletmeyenler, millî duyguları hassas olanlar, yani sağcılar; neden solcuların adayına oy versin ki? Çağdaşlık, uygarlık, laiklik, yobazlık, gericilik gibi kavramları diline pelesenk edenler, yani solcular; neden sağcıların adayına oy versin ki?
Reçeteyi verdim! Artık gereğini yapmak ilgililere düşüyor.
Denilse ki biraz da bu reçeteyi uygulama yöntemi anlat. Onu bilâhare uzun uzun anlatırım. Lâkin önden birkaç ip ucu vermek gerekebilir:
- Solculuğu ve sağcılığı en net şekilde tanımlayınız.
- Solculuğu ve sağcılığı bolca dillendiriniz.
- Solculuğun ve sağcılığın geçmişte bir yıkım ve kıyım aracı olarak kullanıldığını; günümüzde ise barışçıl siyaset ile yapıcı ve uzlaştırıcı bir hâl alabileceğini anlatınız.
- Solculuğun ve sağcılığın hâlâ devam eden mefhumlar olmakla birlikte sol cenahın kuvvetsizliğini bilerek bu mefhumu göz ardı etmeye ve halka unutturmaya çalıştığını anlatınız.
- Sağcı iseniz sağın değerlerine daha çok yaklaşıp bu değerlere daha çok sahip çıkınız. Varsa nahoş açılım ve icraatlarınız, onlarla yüzleşip durum muhasebesi yapınız. Bulduğunuz yanlışları izale için gayret sarfediniz.
- Sol cenahın sol değerlerle ilişkisini, başka bir tabirle solculuğunu tartışmaya açınız.
Bu kadar tüyo yeterli diye düşünüyor, tüm solcu ve sağcı kardeşlerime en içten selamlarımı iletiyorum. Bilesiniz ki hepinizi seviyorum.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.