Siyaset Gündemi Isınırken
İçinde bulunduğumuz hareketli dönem sanki her an yeni bir sürpriz gelişme olacakmış hissi uyandırıyor. Vakta ki ardı ardına yeni partiler kuruluyor, anket şirketleri sürekli halkın nabzını tutuyor ve yakın dönemde siyasetin nasıl şekilleneceğine dair hararetli tartışmalar yapılıyor. Ne zamandır dilime pelesenk ettiğim FETÖ ile mücadele mevzuna es verip önümüzdeki süreçte siyasetin nasıl şekilleneceğine dâir kendimce bir analiz yapayım dedi. Zira birileri hararetle köşe kapma peşinde.
Mevcut köşe kapma hareketliliğinin temel sebebi bence Recep Tayyip Erdoğan sonrası döneme bir nevî hazırlık yapmaktır. Sanki birileri yeterince düşünüp plan yapmış da satranç tahtasında kritik hamleler yapıyor gibi bir hava gözlemliyorum. Ancak bu noktada hesap edilemeyen kritik bir husus var. Erdoğan sonrası derken buna, kim, nasıl bir zaman tayin edebiliyor ki..? O sebeple biraz insafsızca bir yaklaşım. Hukukî engeller nedeniyle Erdoğan’a siyasi bir ömür biçiliyorsa hukukun devingen ve dinamik yapısı bilinmiyor demektir. Başka sebepler varsa bilemem.
Kurulum aşamasındaki partilerden Babacan’ın partisi, belli ki yanına Abdullah Gül’ü de alacak. Babacan, kendini siyasi arenanın acaba hangi noktasında konumlandıracak? Ezoterizme meraklı ve bu konuda çokça araştırma yapan biri olarak hiç çekinmeden söyleyeyim ki Babacan’ın ilk bakanlık dönemlerinde, bir Almanya ziyareti esnasında gizlice Bilderberg Toplantısına katılıp gazetecilere yakalandığına dâir gazete küpürü hâlâ elimde duruyor. Bilderberg ne demektir? Bilenlerin çok iyi bildiği ama bilmeyenlerin hiçbir şey bilemediği bir gizli cemiyet demektir. Hangi ülke olursa olsun gazetecinden siyasetçisine, hukukçusundan edebiyatçısına kadar öne çıkarılmak istenen şahısların parlatılması için kararlar alındığı ve çoğu zaman davet edilip görevlendirildiği, bir dizi toplantı ve görüşme şeklinde cereyan eden etkinlik de diyebiliriz. Bilmem bu yüzden midir, Babacan denince benim aklıma Amerika Birleşik Devletleri gelir!
Davutoğlu daha enteresan bir kişilik. Bir defa siyasi kariyeri başarısızlıklarla dolu. Özellikle “komşularla sıfır sorun” teorisi daha başlamadan çöktü ve o enkazın altında kaldı. Ortadoğu gibi bir coğrafyada hangi komşuyla sıfır sorun olacakmış, çocukları bile güldürecek bir akıl… Suriye politikasını gördük vesselam. Yıllardır Davutoğlu’nun hatalarını düzeltmeye çalışıyoruz, daha da çok uğraşacak gibiyiz. Pekâlâ acaba Davutoğlu’nun da Babacan gibi uluslararası, okyanus ötesi bağlantıları var mı? Vaktiyle Gıgıl Amcayı gıdıklarken Davutoğlu’nun adının Moon Tarikatı’na karıştığı yazılara rastlamıştım. Doğru mu yanlış mı kendisine sormak lazım. Bu ülkede Yaşar Nuri Öztürk gibi Moon Tarikatı üyesi olduğunu itiraf edip CV’lerine yazan simalar var. O bağlamda çok da gücenilecek bir durum yok. Ancak FETÖ Çatı Dava İddianamesinde Moon Tarikatı’nın bir terör örgütü olarak tanımlandığı hatırlatmak isterim. İsteyenler, Kaynak Yayınlarının bastığı FETÖ Çatı Dava İddianamesi adlı eserimi inceleyebilir.
Erbakan’ın oğlu da bildiğiniz üzere Yeni Refah Partisi’ni kurup siyaset dünyasına hızlı bir giriş yaptı. Ama açıkçası o partinin bir geleceği olduğunu düşünmüyorum. Babacan’ın, Davutoğlu’nun tasarı halindeki partilerinde bir pırıltı göremediğim gibi.
Başka kim var parti kurmayı düşünen? Meral Akşener’in İP’inin bile eskidiği bir siyasi konjonktürde her an yeni bir parti kurulabilir elbette. Bir bakıma Türkiye’ye siyasi parti çöplüğü olmuş bir ülke de diyebiliriz.
Benim kuvvetli tahminime göre sol cenahtan da her an bir tepki partisi doğabilir. İkinci cumhuriyetçilerin CHP’yi ele geçirip gerçek cumhuriyetçileri ve tabii bu arada ulusalcıları dışladığı bir dönemde sol cenahta sözde değil özde bir sol partinin ortaya çıkması aklın ve mantığın icabı olacaktır diye düşünüyorum.
Esasında Akşener İP’i kurarken bu tabloyu sezinleyip hem solda hem de sağda oyları toplamayı hedeflemişti. Güzel bir düşünceydi ancak zat-ı muhterem halkın kalbinde taht kuracak nitelikte bir lider olmadığından ve burada gereksizce saymak istemediğim birçok sevimsiz nedenden dolayı daha işin başında kaybetti. Sayesinde Türk siyasi tarihi, partisinden az oy alan bir siyasi parti lideri görmüş oldu.
İP’in durumu, kurulma aşamasındaki bazı partiler için de uyarıcı bir örnektir. Esasında İP’in başarısızlığını anlatmamın sebebi de budur. Birilerini siyaset bilimi nazariyesiyle ikaz etmek gerekir.
Yeni bir parti gerekli midir? Ak Parti ve MHP nereye gidiyor? Maalesef Ak Parti’nin Erdoğan ile bütünleşmiş bir hâli var. Erdoğan yoksa Ak Parti de yoktur. Hiç estek köstek demeden gerçekleri görmek ve kabul etmek gerekir. O hâlde Ak Parti’nin bir geleceği yoktur diyebilir miyiz? Durum maalesef ANAP’ı çağrıştırıyor.
Ak Parti’nin oyları ne tarafa kayacak? Mevcut Ak Partililer hiç de öyle Babacan’a, Davutoğlu’na, Gül’e, Arınç’a ayılıp bayılan kimseler değildir. Bu noktada dönüp MHP’ye bakmak durumunda kalıyoruz. Çünkü MHP her an sürpriz açılımlar, ittifaklar yapma kapasitesi ve tecrübesi olan bir parti. MHP’nin Ak Parti’ye göre avantajı ise ideolojik bir kökene dayanması ve kemikleşmiş bir oy potansiyelinin bulunması. Azımsanmayacak bir çevre, Bahçeli’den sonra işlerin karışacağını düşünse de MHP’de Ak Parti’ye nazaran daha derin ve toparlayıcı bir aklın hâkim olduğunu biliyoruz ancak kesin bir öngörüde bulunmak da gerçekten zor.
Öte yandan kararlı milli duruşu ve öteden beri değişmeyen çizgisiyle Doğu Perinçek ve Vatan Partisi’ni de artık gündemi belirleyen siyasi aktörlerin arasında saymak gerekiyor. Türkiye Cumhuriyeti’nin temel kodlarına vurgu yapan Perinçek ve ekibi, özlenen ve arzulanan Kuvayı Milliye ruhu vurgusu ile dikkatleri üzerine çekiyor. Yanı sıra dış politikaya dâir doğru dürüst bir politika üretemeyen, alelade bir ülkeyle bile iyi ilişkiler geliştiremeyen onca parti varken, Çin ve Rusya gibi devlerle iyi ilişkiler içinde olan Vatan Partisinin etkisini göz ardı etmemek gerekir.
Bütün bu siyasi tabloda tüm toplumu en büyük paydada kucaklayacak ve pozitif söylemelere sahip olacak yeni bir partiye ihtiyaç var diyebilir miyiz? Diyebilsek bile böyle bir durumda öncelikle tamamlanması gereken en büyük eksiklik hiç kuşkusuz gerçek bir siyasi liderin ortaya çıkması olacaktır. Lider, bizim kültürümüzde başarının yarısıdır! Ama HDP ile kol kola bir İmamoğlu’nu ya da okyanus ötesinin kucağına oturmuş dıştan kurmalı bir yapay lideri kast etmiyorum. Kökünü Ötüken’de bilen, gücünü milletten alan, yönü sadece vahşi Batıya değil tüm dünyaya ama özellikle de mazlum halklara dönük olan, nefesini Anadolu’da soluyan ve terini Anadolu’da akıtacak olan yerli ve milli bir liderden bahsediyorum…
Görelim bakalım Mevlam neyler, neylerse güzel eyler.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.