Şehit Sinan Ateş’in ardından
Cuma namazı sonrasıydı.
Sinan Ateş, vuruldu.
Vücuduna saplanan 5 kurşunun 5’i, bizi de vurdu.
Sinan Ateş, vuruldu.
80’ öncesi de babasını komünistler vurmuştu.
‘Genel Başkana silah doğrultacak adam, anasının karnından doğmadı’ denirdi ya hep.
En zor dönemlerde kimsenin yapamadığını birkaç gün önce Sinan’a yaptılar
Sinan Ateş, vuruldu.
Kanlar içinde yığılırken yere,
ülküdaşlık hukukunun bir kez daha yığılıp kalacağını bilmiyorduk.
Belki de biliyorduk.
Muhsin Başkan’dan, Fırat Ağabey’den, Cengiz Akyıldız’dan tecrübeliydik.
Sinan Ateş, şehit oldu.
Ülküdaşlar yağmur olup aktı Bursa’ya.
O ülküdaşların ceketlerinde rozeti yoktu ama yüreği vardı.
Arkasından “Baba” diye ağlayan iki yetim kızı sarmalayacak kadar büyük.
O ülküdaşların artık bir lideri yoktu ama şerefi vardı.
Sinan Ateş’i ayyıldıza sardılar.
Kapandı üstüne çocukları.
Çocuk deyip geçmeyin “Âh”ları arşı inletecek
ve zalimleri ömür boyu bırakmayacak çocuklar bunlar.
Ve o an başka binlerce çocuklar da vardı.
Ülkülerinin üstünden menfaat umanlara hakkını ‘Haram-Zıkkım’ eden.
Sinan Ateş’i ayyıldıza sardılar.
Gidiyordu omuzlarda.
O giden sade Sinan Ateş değildi.
Ülkücü Hareket bir tabuta konmuş gidiyordu.
Ahde Vefa gidiyordu.
Ülküdaşlık gidiyordu.
Bütün ülkücüler o tabuta sığmış gidiyordu.
“O tabut sahipsiz inerse toprağa” dedim ve ürperdim.
Korktuğum gibi de oldu.
Sinan Ateş’i gömdüler.
Muhsin Başkan şehit edildikten sonra “bir kez daha” dedim.
“Kafama sıksalardı da bugünleri görmeseydim!”
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.