Seçmen Psikolojisi
14 Mayıs 2023 tarihinde Türkiye Yüzyılı için yeni bir seçim dönemine girilecek. 18 yaşını doldurmuş her seçmen sandığa giderek seçme ve seçilme hakkını kullanarak, kendi öz iradesiyle istediği adaya oyunu verecek.
Bu doğrultuda bugün seçmen ve oy verme psikoloji üzerinde duracağım.
Demokrasi ile yönetilen toplumların en belirgin özelliği belirli aralıklarla gerçekleştirilen seçimlerle iktidarın belirlenmesidir. Seçmen iktidara gelmesini istediği adaya oyunu verirken birçok etkenle baş başa kalmaktadır. Çoğu zaman oy vermede aile tetikleyici unsur olsa da bunlara ek olarak yaşanılan çevre, etnik kökenler, sosyal durum, ekonomi, dini bakış gibi etmenler de seçmen psikolojisini değiştirmektedir.
Bu ve buna benzer her durum seçmenin tutum ve davranışlarını değiştirmekte ve bazen olağandışı ruh yansımaları doğurmaktadır. Çünkü verilen karar sonucunda hem yönetilenler hem de yönetenler etki altında kalmaktadır. Bir tercihin doğru veya yanlış fark etmeksizin kararının verilip hareket edilmesi çoğu zaman bireyi etki altında bırakmaktadır. Bu durumda bireyin psikolojisini etkilemektedir. Siyasal davranış içerisinde hareket ederek karar alan birey bazen bu sorumluluğun içerisinde ezilmiş hissedebilir. Bu noktada da bireyin çevresi belirleyici unsur olarak karşımıza çıkmaktadır.
Siyasal döngü parti, seçim ve seçmen üçlemesi içerisinde işlemektedir. Bu üçleme içerisinde seçmenler ve partiler bu döngünün hem etkileyeni hem de etkileneni konumundadır. Çünkü iktidara gelen adayı seçmenler kendi oylarıyla ve kendi istekleriyle belirlemektedir. İktidara gelen adayı istemeyen muhalif taraflar ise seçim sonucundan dolaylı bir şekilde etkilenmektedir. Bu sebeple üçlü döngü içerisinde her iki tarafta birinin belirleyici ve etkileyici rollerini üstlenmekte ve psikolojik etmenleri ortaya çıkarmaktadır.
Birey bu durumda oy vermek istediği adayın tutum ve davranışlarını, en önemlisi işlevselliğini, rasyonelliğini sorgulamalı ve ülke yönetimi için en doğru kararı vermelidir. Birey toplumsal huzur ve refahın artması için seçme ve seçilme hakkını kullanmalı, bu gibi anlarda kararsızlığa düşmemelidir. Seçmen kendisi için, çevresi için en doğru kararı almalı ve ona göre hareket etmelidir. Her birey seçme ve seçilme hakkında kime oy vereceği konusunda özgürdür. Bu yüzden kimsenin etkisi altında kalmadan, çevremize, ailemize ve diğer etmenlere bakmadan kendimiz için en doğru aday kimse ona oy vermeli doğrudan ve dolaylı yoldan gelen baskılara kulak verilmemelidir.
Sonuç olarak aday ve seçmen arasındaki kritik seçim zamanlarında olayları kaosa sürükleyecek tutum ve davranışlardan uzak durmalı ülkenin selameti için sakinlik korunmalıdır. Unutulmamalıdır ki bu ülke hepimizin. Burada yaşadığımız müddetçe birlik olmaya, beraber olmaya her zaman ihtiyaç duyacağız. Seçimler gelecek ve geçecek. Tutulan parti, görüş her ne olursa olsun, seçimi kim kazanırsa kazansın bizler yine burada yaşamaya devam edecek, aynı ülkede nefes alıp vereceğiz. Bu sebeple seçimi bir propaganda aracına dönüştürmenin, olayları kaosa sürüklemenin sağlıklı bir eylem olduğunu düşünmüyorum. Her bireyin ülkemiz ve milletimiz için en doğru kararı vereceğini düşünüyorum.
Ülkemize ve milletimize Türkiye Yüzyılı’nın seçimi 14 Mayıs’ta kolaylıklar diliyorum.