Yusuf Akoğul

Yusuf Akoğul

Salgın hastalıklar ve alınan bazı ekonomik tedbirler

Salgın hastalıklar ve alınan bazı ekonomik tedbirler

Tarih boyunca insanları tesiri altına alan, kapanmayan izler bırakan salgın hastalıklarının vehametini, bugün içinde bulunduğumuz Kovid-19 Salgını ile daha iyi idrak edebiliyoruz. Büyüklerimizden bir hikaye gibi dinlediğimiz zorlu süreçleri günümüzde yaşayarak hissediyoruz. Salgınlar, malum olduğu üzere insanlar arasındaki münasebetler dolayısıyla yayılma göstermekte ve menbaını aşarak başka sınırlara ulaşabilmektedir. Salgın denildiğinde akla ilk çağrışım yapan bu zamana kadar veba ve kolera hastalığı olmuştur. Özellikle de Avrupa’da kara ölüm diye anılan veba çok fazla insanın ölüm sebebi olmuştur. Akdeniz havzasında tezahür eden 540-750 seneleri arasında tüm dünyaya ulaşan Justinian vebası bir pandemi olarak 210 sene gibi korkunç bir süre sürmüştür. Hatta o zamanlarda Hz. Ömer’in Şam’a giderken taun olduğu duyulmuş şehre girip girmeme konusunda yanındakilerin ihtilafa düşmesi üzerine halife, Abdurrahman bin Avf’ı yanına çağırarak istişarede bulunmuş, onun “Resulallah’dan veba olmayan yere girmeyiniz ve veba olan yerlerden başka yere gitmeyiniz cümlesini işittim” demesi üzerine “Allah’ın kaderinden yine O’nun kaderine kaçalım ve şehre girmeyelim” demiştir.
Bağdat’ta 940-941 yılları arasında kıtlık ve pahalılık dolayısıyla binlerce insan vebadan ölmüştür. Birincisini aratacak mahiyette olan ikinci veba pandemisi 1300'lerden 1800'lere kadar neredeyse 500 sene sürmüş ve tüm dünyada milyonlarca insan ölmüştür. 1697 yılında Aydın, Saruhan, Menteşe ve Alanya sancaklarında vuku bulan vebadan yine çok kişi ölmüş kalanlar ise avarız ve bedel-i nüzul ödeyemeyecek duruma geldikleri için devletten vergi indirimi, af ve yardım talebinde bulunmuşlardır. Bunun üzerine devlet, halk zor durumda olduğu için borçları silmiştir. Yine 18. yüzyılın sonları ve 19. yüzyılın başlarında Hindistan’da zuhur eden kolera salgını tüm dünyaya yayılarak pandemi halini almıştır. Bu hastalıkların yayılması bugüne nispetle düşündüğümüzde çok kolay bir şekilde olmuştur.
Osmanlı döneminde veba salgını sık sık vuku bulmuş, kimi padişahlar(3.Murad) sarayı terk etmek mecburiyetinde kalmış, dükkanlar kapatılmıştır. Köydeki iltizam sahipleri, köy halkının ya göç etmesi ya da taundan ölmesi dolayısıyla gelir toplayamadıkları için iltizam haklarından vazgeçmişlerdir. Anadolu’daki ölümler hasebiyle devlet avarız hane sayısını düşürmüş ve vergi yükümlülüğünü azaltmıştır. Bu da devleti ekonomik açıdan müşkül duruma sokmuştur. Orta Çağ toplumlarında Hristiyan, Yahudi veya Müslüman farkı olmaksızın vebaya bakış açısı hemen hemen aynı olduğu gibi çözüm yöntemleri de benzerdir. 19. yüzyıla gelindiğinde veba ile daha profesyonel mücadele yöntemi geliştirilmiştir. Geçiş güzergahları denetimi, veba olan evlerin yıkılması, sirke veya su ile dezenfekte çalışmaları, malların ve giysilerin temizlenmesi, yolcuların ve gemilerin karantinaya alınması, hastalığı alan yerlerin asker kordonuyla soyutlanması bunlardan bazılarıdır. Veba Osmanlı İmparatorluğu'nda nüfusu azaltmış, ekonomiyi zarara uğratmış, halkı vergi veremez duruma getirmiştir. Ölümler nedeniyle tarlalar boş kalmış talebin azalması nedeniyle tarım ürünlerine talep düşmüş emeğin değerinin artması ücretleri arttırmıştır. 19. yüzyılda vebanın yanı sıra kolera ve çiçek gibi salgınlar Anadolu’nun hemen her yerine sirayet ederek derin tahribatlara yol açmıştır. Osmanlı döneminde salgınlara karşı hastaneler(Vakıf Gureba Hastanesi) yapılmıştır. Karantina uygulanmıştır. Karantihanelerde bekleme süresi genelde kırk gün olduğundan bu usule kırk(quarente)dan ilham alınarak karantina denilmiştir. Osmanlı Devleti’nde bu karantina uygulamasının 1831 yılında ortaya çıkan kolera salgınıyla olduğu söylenebilir. 20. yüzyılın en büyük belası ise İspanyol Gribi olmuştur. 

Önceki ve Sonraki Yazılar
SON YAZILAR