Okunası Şeyler
“Oku! Diye emreden, okudun mu diye sormaz mı?”
Okunası şeyler vardır, gerçekten okumaya değer. Bugün onlardan birine dikkat çekeceğim. Biliyorum bu sübjektif bir iddia. Zaten İddiası olmalı insanın hayatta ve hayata dair. Peşinden koşacağı, uğruna emek ve zaman harcayacağı, hiçbir fedakarlıktan kaçınmayacağı iddiaları.
Belki şu hayatta, insanın okuyacağı sayısız kitaplar, makaleler, eserler vardır. Hepsinden önemlisi hayatın kendisi okunacak en güzel kitaptır. Fakat insanın bunların hepsini okuması bir yana, onlara ulaşması, onlardan haberdar olması bile imkansızdır.
Evet, okunası şeyler var hayatta. Biz onlara bazen bir tavsiyeyle, bazen kendi merak ve araştırmalarımızla, kimi zamanda içinde bulunduğumuz işimiz, ortamımız gereği ulaşırız. Kimi zaman yarım kalır elimizde okuduklarımız.
Bitmek bilmez bir türlü. Kimi zaman kaldırıp atıveririz, okumaya değer bulmadığımız için. Kimi zamanda yüzlerce sayfalık bir kitabı bir günde bitiriveririz büyük bir iştahla.
Kimi zamanda belki çok abartırız bir eseri, yerli yerinde veya hak etmediği halde. Zamanın birinde bir toplulukta güzel bir eseri orijinal metninden(Arapça) mütalaa ediyorduk. Dersin sonunda yaşça benden epey büyük olan biri söz konusu eseri eliyle havaya kaldırarak şöyle demişti heyecanla:
“Şu kitap var ya şu kitap! Bundan habersiz milyonlar var şu dünyada. Ben onların imanından şüphe ederim.” Hoppalaaa! Gel de çık işin içinden. Neyse konumuz bu değil elbet, şimdi gelelim sadede.
Okunası şeyler var gerçekten hayatta, öyle yere göğe sığmayacak abartılı bir tavsiye değil elbette bizimki. Ayakları yere basan, yavaş yavaş, sindire sindire okunacak bir kitap. Efendim ismiyle müsemma “YAVAŞLA”, kitabımızın adı.
Psikiyatr Prof. Dr. Kemal SAYAR hocanın kaleme aldığı güzel bir eser. Okurken hızlı başladığım, bir noktadan sonra yavaş yavaş okumaya devam edip bitirdiğim, hızlı okuduğum yerlerine tekrar dönmek istediğim bir kitap.
Maksadım buradan sizlere kitabın bir özetini vermek değil, ilgilenenlerin dikkatine sunmaktır sadece.
Bu hafta bir başlangıç olsun, bu köşeden sizlerden gelen tavsiyeler ışığında “Okunası Şeyleri” paylaşmaya devam edelim ki, güzellikler paylaştıkça çoğalsın.
Kitabımızın hemen önsözünde yazarımız şöyle diyor:
“Neden yavaşlamayı salık veriyoruz? Çünkü yavaşlık, hızın temsil ettiği sorunların bir ilacı. Zaman yoksulluğu, stres, düşmanlık, eşitsizlik, çevrenin ve medeniyetin tahrif edilmesi gibi bir dizi sorunu doğuran hız kültürü, hayatı sığlaştırıyor. İnsanlar hayatlarını iş, ev (internet/televizyon) ve alışveriş üçgeninde geçirirken; durup düşünmeyi, kendi içine bakabilmeyi, sevdiği bir insanın yüzünü seyretmeyi unutuyor. Ânın içine gömülmeyi, teknolojik zırıltıdan kaçıp saklanarak kendimizle baş başa kalmayı, bir ekran karşısında olmaksızın zamanı tecrübe edebilmeyi ve hatta bir sofra etrafında uzun sohbetler yapmayı giderek unutuyoruz. Yavaşlığa taraf olmak, adalete, barışa ve çevreye taraf olmaktır. Ötekiyle bir bağ kurmaya ve merhamete talip olmaktır. Sabırsız, nicelik yanlısı, sığ, kontrolcü ve agresif “hızlı ”ya karşı; nitelik yanlısı, derin, sakin, sezgisel ve özenli olanın tarafını tutmaktır yavaşlık. Gıdanın şükrünü eda etmektir, hayatın her ânını kıymetlendirmek, insana güzel bir nazarla bakmayı bilmektir.
Yavaşla, benim en çok okunan kitabım. Buradaki yazıların günümüzün hız toplumuna sadra şifa bir şeyler söylediğini düşünüyorum. Modern hayatın keşmekeşi içinde sevdiklerine ve kendi ruhuna vakit ayırabilen, ânın getirdiği imkanları layıkıyla değerlendirebilen kaç kişi kaldı? Sanal ve gerçeğin birbiri içine girerek melez yaşama biçimleri ürettiği bir dünyada yavaşlık aslında bir sahicilik arayışıdır. Hayatın özünü oluşturan ve maddi olanla değiştirilemeyecek değerleri, yeniden baş tacı etme arayışı.
Bugünün dünyasında yavaşlaya bilmek istiyorsak, akıllı telefonlarımızı kapatabildiğimiz; ekranları fişten çekebildiğimiz; yoğunlaştığımız bir uğraşıda saatlerin nasıl geçtiğini fark etmediğimiz, zaman kovuklarımız olmalı. Ancak o kovukların içinde ve çılgın kalabalıktan uzakta, ruhumuzun ve kainatın seslerini dinleyebiliriz. Gök bize bağırmaz, rüzgar ve dağ bağırmaz. Onları duymak için biraz sessizleşip kalbe dönmeliyiz. Kalp kendisine usulca söylenen her güzel sözü duyar, çünkü sakin olan güzeldir. Yavaşlık sadece hızın azalması değil aynı zamanda bir telaşsızlık hali. Yetişecek bir yerimiz yok. Burada ve anda olanın tanığıyız.
O geniş şimdinin içindeyiz. Kimileyin, yağmurun içindeki müziği duymak için sessiz olmak gerekir. Sessiz ve yavaş. Çekirgelerin sesini, insanların iniltilerini, şırıldayan bir dereyi duymak için yavaş gitmek gerek. Yavaş giden hikaye biriktirir. Acele giden ecele gider. Sükunet, içinde yaşadığımız dünyanın güzelliğine aşık olmaktır. Yavaşla, hayata çağrıyı yineliyor. Hayatla bağ kur, onunla dönüş, genişle ve onu genişlet. Ruhunun nefes almasına izin ver.
Sevdiklerinin seni görmesine izin ver. Her şey bir mucize, sen bakmayı bilirsen. Mucizeyi kaçırma. Dur ve seyret. Bu hayattan bir defa geçeceksin.*
Okumaya değer efendim.
______
*Yavaşla, Önsöz, Kemal Sayar,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.