Okumaya alışmak
“İnsanı insan eder gayret ile çalışmak. İşin asıl zor yanı, çalışmaya alışmak.”
Yıllarca önce bir araştırmacının kaleminden, içimi burkan istatistikî bir bilgi okumuştum. Türkiye ile Japonya'yı karşılaştıran bir istatistik. “Japonya’da bir kişi yılda ortalama 25 kitap okuyor. Türkiye'de ise durum çok vahim, 25 kişi ortalama bir kitap okuyor.” Ve yıllarca hiç kitap okumadan bu dünyadan göçüp giden niceleri.
Neyse ki son yıllarda hareketlenen kitap fuarlarımız, yeniden ümitlerimizi yeşerten güzel bir gelişme oldu.
Neden okumayan ya da çok az okuyan bir toplum olduğumuzu tartışırken, elbette bir çok sebep sayabiliriz. Bu sebeplerin en başında, çocuklarımız üzerinde istendik davranışlar kazandırmaktan uzak, her kademesini sadece eleme aracı olan sınava mahkum ettiğimiz eğitim anlayışımızdır. Daha önce bu köşeden, “EĞİTİMDE EN BÜYÜK REFORM: SINAVSIZ EĞİTİM" başlıklı bir yazı dizisi kaleme almıştık. Sadece bir eleme aracına dönüşen sınav odaklı eğitim sistemimiz, çocuklarımızın kişilik ve kimlik gelişimini, yetenek ve hayallerini dumura uğratarak, Milli Eğitimi nasıl “Milli Öğütüme" dönüştürdüğünü anlatmaya çalışmıştık.
Hayatta bir çok hasleti okulda kazanması gereken çocuklarımız, okuma alışkanlığı da dahil bir çok kazanımdan mahrum kaldılar. “İnsanı insan eder gayret ile okumak. İşin asıl zor yanı okumaya alışmak.” Evet bir alışkanlıktır okumak. Ama millet olarak kazanamadığımız ve çocuklarımıza kazandıramadığımız bir alışkanlık.
Değil Japonların 25 kat gerisinde kalmak, okuma konusunda insanlığa örnek ve önder bir millet olmalıydık.
Medeniyet köklerimizden aldığımız mirasın gereği buydu. Çünkü ilk emri “oku” olan bir dinin mensupları Japonlar değil, bizdik. Hz. Adem’den başlayıp, son peygamber Hz. Muhammed (sav)’e kadar devam eden vahiy zincirinin son halkasında, Allah son peygamberine ilk defa seslenirken, söyleyeceği ilk sözü rastgele seçmiş olamazdı.
Son ilahi kitaba verilen “ Kur'an" ismi öylesine verilmiş bir isim olamazdı. Evet işte tam bu noktada ilk emri “oku" olan son ilahi kitabın ismine dikkatinizi çekmek isterim. “Arapçada, içerdiği anlamlarla ağzına kadar dolu olmayı ifade eden bir vezinde (فعلان fuğlân vezninde) gelen Kur'an kelimesi, okumanın bütün anlamlarını içeren bir kelimedir.”
Anlamak anlatmak için okumak, yaşamak yaşatmak için okumak, ibadet için okumak, hayatı, ölümü, ahireti anlamak ve anlamlandırmak için okumak, muhatap olmak ve muhatap alınmak için okumak. Ve buradan sayamaya ne gücümüzün ne de vaktimizin yetmeyeceği daha nice anlamları içinde barındıran bir kelime KUR'AN. Böyle bir dine ve ilk emri oku olan, kaleme ve yazdıklarına yemin eden, hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu? Diyen, ilahî kitaba muhatap olan bir toplumun okuma konusundaki bu durumu, kesinlikle böyle olmamalıydı.
Okulda öğretmenler olarak, evde anne baba olarak, toplumda yetişkinler olarak, öğrencilerimize çocuklarımıza her konuda nasıl güzel örnek olmak zorundaysak, okuma alışkanlığı kazanma ve kazandırma konusunda da güzel örnek olmak zorundayız. Televizyon, bilgisayar, internet derken şimdi de telefon tutsaklığı, sosyal medya bağımlılığı girdabında sıkışan bir dünyanın sanal aleminden, az da olsa çocuklarımızı çekip çıkarmak, okuma meclislerinde kitaplarla buluşturmak, öncelikli hedeflerimiz arasında yer almalıdır. Düşünen, sorgulayan ve üreten bir nesil için, güçlü ve lider bir Türkiye için öncelikli hedefimiz okuyan bir toplum inşa etmek olmalıdır.
Bunun için yıllar önce basit ve küçük bir öneri duymuştum. 3K formülü. Her zaman yanımızda bulundurmamız, başucumuzdan ayırmamamız gereken 3K.
Kitap, kağıt ve kalem...
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.