Ali İLKBAHAR

Ali İLKBAHAR

Muhasebe

Muhasebe

    Kimseyi ötelemez, ayrıştırmazdı. Sevgisinin herkese yeteceğine inanır, nerede insan varsa hakkı hakkiyatı anlatır. Hidayeti Rabb’ine bırakırdı. Yaradılanı yaradandan dolayı severdi. Kollarını açtığında herkesi kucaklamak isterdi. Cehennemin kapanmadığını bilirdi. Ama herkesin cennette olması için yılmadan usanmadan her karanlık noktayı gücünün yettiği, bildiği kadarıyla aydınlatmaya çalışırdı. Bazen Yunus, bazen Hacı Bayramı Veli, bazen Veysel Karani, Ertuğrul, Fatih, Alpaslan ile gönülhanesini inşa eder. Gönülhanenin gönüllüsü olurdu. İnsana yapılan hizmetin müjdesini iyi bilir. Hizmetinde heyecanı hiç azalmazdı. Halka hizmet Hakk’a hizmet derdi. 

    Tekrar toplantı günü geldi, demezdi. O günü iple çekerdi. Bir harf öğretmenin hazzını yaşardı. 

    Az olsun benim olsun demezdi. Bütün insanlığın kurtuluşunu düşünür, çareler arar, yaptığını küçümsemezdi. Hangi kademe, hangi görev olursa olsun inanarak yapardı. Vatanın her karışının, bayrağın dalgalanması, ezanın susmaması için yaptığı çalışmayla ilgisi var diye ilk günkü heyecanla var gücüyle yürürdü. Yorulmaz, usanmazdı. 

    Bazılarımız bayan kardeşlerimiz okullarda okurken bazı çevrelerce ne kadar dışlamak isteseler de, ikna odalarında akla hayale gelmeyen insan haklarının ihlali ile zulüm görse de, okuluna sokulmayıp anayasal hakkı olan eğitim elinden alınsa da gözyaşlarını siler, büyük bir heyecanla sabah Bismillah diyerek azimle kapı kapı, ev ev her vesile ile davasına bağlığını gösterirdi. Ne kadar çok insana ulaşırsa o kadar mutlu olurdu.

    Vakıflarda, hayır nerede varsa orada bulunurdu. Bir insanı kurtarmanın ne anlama geldiğini bilir örnek olurdu. Takdir edilir, örnek alınırdı. Geleceğe ümit, müjde, heyecanla yürürdü. 

    Kanaatkardı. Malın, imlanın her şeyin bir sahibi olduğuna inanır, ben emanetçiyim derdi. Ekmeğin arasına kuru soğanı koyar, tuzunu biberini ekler döner tadında yerdi. Rabb’ine verdiği nimetler için şükrederdi. 

    Yokluktaki şükür, varlıkta edilmemeye başladı. Emanetçi olunduğu unutuldu. Araba, iş, mal, mülk ile övünür olundu. Günde beş vakit namazda Yaradan’ımıza şükrederken cumadan cumaya camiiye gidilir olundu. Emanetçilik sahiplenmeye dönüşmeye başladı.

    Etiketi, serveti artınca mazlumlar, fakir fukara unutuldu. Zekat hesapları değişti. Tasadduk unutuldu.
    Masa, sandalye, makam kavgaları başladı. Bana sevabı yeter bu da kardeşimin olsun yerine, az olsun benim olsun denildi. Paylaştıkça bereketlenirken, benim olsun deyip insanlar küstürüldü. Ümmeti topyekün kucaklama hedefini kenara koyup, benim ekibim olsun deyip çözülmenin vebali başladı. Çantacılık bilinmezdi. Helallik esas alınır, şükredilirdi.

    Bir yerde bir görev varsa sorumluların eline vereceğine inanılırdı. Talep edilmezdi. Bereketi azalır, Rabbimin yardımı eksilir  diye beklenirdi. Görev verildiğinde de var gücüyle elinden gelen yapılırdı. İstanbulda Eyüp Sultan, Fatih, Abdulhamit Han’ı iyi çalışın emanete sahip çıkın der gibi geldi. Yeni cami, Sultanahmet, Ayasofya gözüme durgun göründü.

    Ankara’da Hacı Bayram-ı Veli mücadelenin ilk meclisinin duası burada yapılmıştı. Durmak yok yola devam der gibi hissettim.
 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
SON YAZILAR