Bin yıldır İslam’a sancaktarlık etmiş, mazisi dünyanın hayran kaldığı en büyük taarruz devresine şahit olmuş; sevgi, adalet ve hoşgörünün doruk noktasına ulaştığı bir medeniyeti takip eden son üç asrımız, maddi ve manevi olarak bir medeniyetin çöküşü diye tabir edilen bir noktaya gelmiştir. Bir yandan bölücü terörle verdiğimiz mücadelenin yanında bir yandan ahlak ve fikir terörüne karşı da büyük bir mücadele veriyoruz.

Fikri manada her milletin bir fikir kökü ve bu fikri maddeleştiren bir mütefekkir kadrosu vardır. Bizim milli tarihimiz bu manada çok zengin ve köklü bir tarihtir. Hoca Ahmed Yesevi’den Seyyid Ahmed Arvasi’ye uzanan fikir ve gönül sultanları bu milletin güzergâhını belirlemede büyük pay sahibidirler. Onlar ruh kökümüzü besleyen damarlar olması hasebiyle de bizlerin istifade ettiği dayanak noktalarıdır.

Türk İslam mefkuresini basit bir motto olmaktan çıkarıp fikri çerçevesini en net haliyle çizen ve yaşayan isim Seyyid Ahmed Arvasi Hoca’dır.

O; bu milleti İslamsız, ahlaksız, sanatsız ve edebiyatsız bırakmaya çalışanların önündeki iman kalesidir. 

O, İstanbul burçlarındaki Ulubatlı Hasan’ın karşısına batının sahte kahramanı Rambo’yu ihdas ettirenlere karşı Türk kültürünün çelikleşmiş iradesidir. 

Türk İslam kültür ve medeniyetiyle yoğrulmamış her şey onun için taklitten, bunları kendi öz kültürüymüş gibi kabul edip yaşayan herkes de taklitçiden öteye geçemez. O, Türk İslam kültür ve medeniyetinin içine batı taklidi bir furyanın girdiği bir dönemde Müslüman Türk’ün kültür bekçiliğini üstlenmiştir.

Bu ülkede milliyetçilik bir kısım yönlendirmelerle dar kavmiyetçilik ve ırkçılıkla eş değer tutulmaya çalışıldı. Böyle bir zamanda, neseben Arap olmasına karşın büyük bir Türk milliyetçisi olmuş yüce peygamberimizin (s.a.v) torunu Seyyid Ahmed Arvasi Hoca’nın milliyetçilik tanımı da milletimize can suyu oldu.

Milliyetçiliği İslam’ın estetik ve diyalektiğiyle tahkim eden, Türk-İslam medeniyetinin kadim mirasını çağın idrakine uygun şekilde yeniden üreten ve bunu da topyekûn Türk milletine atfeden Arvasi Bey bu konudaki görüşlerini de bizlere şöyle aktarmıştı;

“Ben İsIam iman ve ahlakına göre yaşamayı en büyük saadet biIen, Türk miIIetini iki cihanda aziz ve mesut görmek isteyen ve böyIece İsIam’ı gaye edinen Türk miIIiyetçiIiği şuuruna sahibim.

Benim miIIiyetçiIik anIayışımda asIa ırkçıIığa, böIgeciIiğe ve dar kavmiyet şuuruna yer yoktur.

İster azınIıktan geIsin, ister çoğunIuktan geIsin her türIü ırkçıIığa karşıyım.

Bunun yanında ŞanIı Peygamberimiz’in “Kişi kavmini sevmekIe suçIandırıIamaz.

Kavminin efendisi kavmine hizmet edendir.

Vatan sevgisi imandandır.” tarzında ortaya koydukIarı yüce prensipIere de bağIıyım.”

Milliyetçilik, aynı vatan toprağında yaşayan farklı etnik grupları bölüp parçalamak değil asıl vazifesi bu milletin içindeki tüm unsurları bölerek yutmak isteyen emperyalizmin karşısına büyük bir millet tasavvuru şeklinde yutulamayacak bir demir leblebi çıkarmaktır.

İşte bu demir leblebiyi oluşturan tüm unsurların altına toplanabilecekleri bir millet ve milliyet kavramı Seyyid Ahmed Arvasi’nin yoğurduğu milliyetçilik esasında gerçekleşebilir.

“Aynı kilimin desenleriyiz” şeklinde yapılan vurgunun bu milleti ırk, etnisite ve mezhep olarak bölmek isteyenlere karşı farklılıklarımızı zenginlik saymanın ve bu topraklar üzerinde yaşayan herkesin katma değer halinde bu millete hizmet etmesi gerektiğinin bilincinde olarak, bu aziz vatanı parçalamak isteyenlere asla fırsat vermeyeceğiz!

31 Aralık 1988’de 56 yaşında, daktilosu başında kaybettiğimiz ardında onlarca eser bırakarak ebedi âleme göçen bu mümtaz şahsiyeti, Türk gençliğinin okuması ve anlaması gayesiyle ruhu şad olsun. Biz ondan razıydık Allah’ta ondan razı olsun…