KORSAN RİSALE-İ NURLARI ALMAK CAİZ MİDİR?
Bediüzzaman’ın Ramazan ayı ve orucun hikmetlerine dair yazdığı ‘Ramazan Risalesi’yle ilgili CHP’nin tek partili yıllarından kalma trajikomik bir hatırayla başlayayım.
Polis Isparta’da Risale-i Nur bulmak için yaptığı baskında bulduğu bir risalenin üzerinde ‘Ramazan’a aittir’ yazısını görünce civar köylerden Ramazan adlı bir köylüyü bulup içeri atar. Risalenin Ramazan ayı ve orucun hikmetlerini anlatan bir kitap olduğu Ramazan adlı şahısla ilgili olmadığı mahkemede anlatılır da gariban köylü kurtulur.
Şu günlerde ise Risale-i Nur, bandrol yasağı ve devlet tekeline alınması sorunuyla gündemde.
Hükümet neden bu yasağı film gibi izliyor anlamış değilim.
Bir yandan Risale-i Nuru Diyanete bastırıp Bitlis İHL’ye Said Nursi adını verdireceksin bir yandan da tam bir şaşkolozluk örneği olarak paralelcilerin sadeleştirdiği Risale-i Nurların basımını engellemek için tüm Risale-i Nurların basımını durduracaksın.
Bu Fetullahçıların özel okulları var öyleyse tüm özel okulları kapatalım düşüncesi gibi komik bir tavır ama bu deli saçması durum Risale-i Nurların basımı konusunda maalesef gerçekleşmiş durumda.
İlk önce Risale-i Nur’un önemi ve Bediüzzaman’ın farkı nedir kısaca ona bakalım.
Bediüzzamanın en önemli farkı şudur; Ayetleri günceller.
Ne demek bu?
Bediüzzaman Kur’an’ı günümüz insanının anlayacağı şekilde anlatır ve tarihsellikten kurtararak günümüz sorunlarına cevap veren bir din olduğunu gösterir.
Hani Sezai Karakoç’un ‘Ey yeşil sarıklı ulu hocalar bunu bana öğretmediniz/
Bu kesik dansa karşı bana bir şey öğretmediniz’ dizelerinde hayat bulan asrın şüpheleri ve oyunbazlıklarına karşı ne yapmalıyız çığlığına cevap veren bir alimdir.
Bir örnek verelim.
Okullarda bilindiği gibi Allah’ın sıfatları konusu işlenir. Din Kültürü dersinde Allah’ın sıfatları, Zati Sıfatlar ve Subuti sıfatlar diye iki bölümde işlenir. Ben öğrenciyken de böyle işleniyordu öğretmenlik yaparken de. Herkesin malumu ve maalesef yıllarca bu sıfatları sadece papağan gibi ezberlerdik. Risale-i Nurları okuyunca gördüm ki tevhid konusu, Allah’ı tanıma ve tanıtma işi sadece satırlarda yazılanı ezberlemekle olmuyormuş. Burada tabiat ve örneklendirmelerde çok önemliymiş.
Bende okullarda Risale-i Nurda geçen örneklerle bu konuları anlatmaya başladım.
Diyelim ki Muhalefetül Havadis (Allah’ın yarattıklarına benzememesi) maddesini söyleyince çocuklara Bediüzzaman’dan aldığım şu örneği veriyordum; “Bir binayı yapan usta binaya benzer mi? Binayla aynı cinsten midir?” ‘Benzemez’ cevabını alınca da ‘İşte bizi yaratan Allah da bize benzemez.’ diyordum.
Özellikle çocuk yaştaki öğrencide soyut düşünme gelişmediği için Allah’ı, antropomorfik dediğimiz düşünce tarzıyla, insan şeklinde düşünür. İşte Bediüzzaman’a ait bu cümle o yanlışlığı da ıslah eden mükemmel bir örnektir.
Sadece imani itikadi konular değil fıkhi konularda da Bediüzzaman’ın açıklamaları ışık tutar mahiyettedir.
Örneğin Sahih-i Buhari’de geçtiği şekliyle peygamberimiz (sav) cemaatle namaz kılmanın tek başına namaz kılmaktan 27 kat daha sevab olduğunu söylemiştir. Yine Cuma ve Bayram namazlarını topluca şehrin tek bir yerinde eski kitapların tabiriyle finasında yani büyük boş bir alanında kılmak sünnettir.
Bediüzzaman bu konuyla ilgili direkt olmayan şu açıklamaları bize ışık tutar; ‘rububiyet-i âmme, ubudiyet-i külliye ister’ (Mesnevi-i Nuriye) Yani güneş,soluduğumuz hava,içtiğimiz su öyle tek başına kılınan namazla ödenecek kadar küçük değil büyük ve külli nimetlerdir öyleyse bu nimetlere karşıda külli yani toptan ve büyük çaplı ibadet ister.Bu ibadetlerin başında da Hac ve toplu kılınan namazlar gelir.
İşte üzerinde tartışılan risale-i nurlar bu derece önemli eserlerdir.
Hükümetin değil düşman Risale-i Nurlara dost olduğunu biliyoruz hatta Ankara milletvekili ve başbakanın danışmanı Yalçın Akdoğan’ın da yetişmesine Risale-i Nurların büyük etkisi vardır bunu biliyoruz ama bu kitaplar vasıtasıyla yapılan hizmetlerin önemini küçümsercesine hiç ilgilenmemelerine de şaşırıyoruz.
Böylesine kıymetli bir eserin devlet insiyatifine alınması kabul edilemez bir cinayet olur.Hani derler ya her cinayet bayağılık değildir ama her bayağılık bir cinayettir. Bandroldan doğan yasaklama olayı da böylesine bir bayağılık işte.
Sözde Risale-i Nurları sadeleştiren Fetullahçılara karşı önlem alınmak için yapılıyor.
Aldığım duyumlara göre Fetullahçılar Kültür Bakanlığından zaten başlarına gelecekleri bildikleri için bol miktarda önceden bandrol alıp stoklamışlar.
Olan Zehra yayınlarında tutun Yeni Asya yayınlarına kadar tüm Risale-i Nur gruplarının basmak istedikleri kitaplara oluyor.
Bir ilahiyatçı olarak birisi gelip bana korsan Risale-i Nur baskısı satılıyor, almam caiz mi diye sorarsa ‘Caizdir’ diye cevap veririm.
Bu iş rayından çıkmaya başladı isyana doğru gidiyor.
Engellemeye çalıştığınız Fetullahçılar için şu an hiçbir sorun yok.
Fakat yayınevleri olan farklı Risale-i Nur grupları için sorun çok.
Hükümetin yaptığı büyük bir beceriksizlik.
Sayın Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’e, Başbakan Erdoğan’a ve Kültür Bakanı Ömer Çelik’e sesleniyorum; Samimiyetlerinden kimsenin şüphe etmediği bu farklı Risale-i Nur gruplarını ve yayınevlerini kendinize düşman etmeyin. Şu yayın yasağını sadeleştirilen Risale-i Nur eserlerinin üstüne müellifin değil sadeleştirenin adı yazılarak ‘sadeleştiren ve şerh eden falancadır’ ibaresinin konulmasını isteyin. Kültür Bakanlığı eserin orijinaliyle karıştırılıp okuyucunun aldatılma tehlikesinden bahsederek bunu engelleyebilir. Bu daha makul ve mantıklı bir yol olur.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.