Kerbela’yı Doğru Okumak Ve Anlamak Zorundayız
Öncelikle 1443 Hicri yılınızı en derin kalbi muhabbetlerimle kutluyor, Rabbim cümlemizi, kötülükten iyiliğe, zorbalıktan merhamete, katı kalplilikten şefkat ve sevgiye, bencillikten paylaşmaya, düşmanlıktan dostluğa, kardeşliğe, birliğe, beraberliğe, Hakk’a, adalete hicret eden kullarından eylesin.
Hatırlatmış olalım; Muharrem ayının içinde bulunduğumuz şu günlerde, Ramazan orucundan sonra en faziletli orucun bu ay içinde tutulan aşure orucu olduğu Peygamberimiz tarafından bize bildirilmiştir.
Yine bu ayda oruçlarımızı tutarken, “Kerbela Hadisesi”ni düşünerek bir kez daha kendimizi muhasebe edelim.
O gün yani aşure günü Peygamberimizin, “Benim çiçeğim, reyhanım” dediği, “Cennet gençlerinin efendisi” buyurduğu, “Gözümün nuru” olarak ifade ettiği torunu Hz. Hüseyin’in ve birçoğu Ehl-i Beyt’ten olan 70 e aşkın mümin Kerbela’da, aşure günü, dünyada eşine az rastlanır bir zalimlikle katledilerek şehit edildiler...
Aklımıza geldikçe, düşündüğümüzde, tüylerimiz diken diken olan, Kerbela Olayı; Hz. Hüseyin’in; haksızlığa, zulme, baskıya, zorbalığa, adaletsizliğe karşı bir baş kaldırışın ifadesiydi. Kerbala, her müminin yüreğini kanatan, kanlı gözyaşı döktüren, akıl ve havsalanın almadığı bir olaydır. Müslüman görünümlü caniler, kâfire bile taş çıkartacak derecede zalim, zorba, insanlıktan zerre kadar nasibini almamış, hain, alçak ruhlarını şeytana satmış İslam düşmanları, tarihin göreceği en ağır zalimlikle, Halife Yezid’in adamları tarafından Hz. Hüseyin ve Ehl-i Beyt şehit edildiler. Tarihler 680 i gösterirken bütün cihan ağlıyordu!
Kimdi bu alçaklar? Neden, niye böyle yaptılar? Nasıl olurda Peygamberin torununa kıyarlar? İslam dünyasında böyle bir olay nasıl olabilir? Bütün bunların ortak bir değerlendirmesi yapılmalı. Bunun içindir ki Kerbela Olayını doğru okuyup doğru anlamak zorundayız!
Bu günün İslam coğrafyasına baktığımızda yeni yeni Kerbela’ların yaşandığına şahit olmaktayız. Hırs, menfaat, intikam, çıkar ve hükmetmek uğruna, Müslüman görünümlü caniler, en acımasız şekilde birbirlerini katletmektedirler. Kendi hâkimiyetleri için de şeytanla bile işbirliği yapmaktadırlar.
Asıl soru şu! Hz. Hüseyin’in şahadeti hatırlanınca sadece ağlayıp, acı çekip, ızdırap içinde inlememiz mi gerekir yoksa bununla birlikte, Hz. Hüseyin’in bize verdiği mesajı doğru okumak ve anlamak mı lazım?
Peki, ne idi Hz. Hüseyin’in mesajı? “Ey İslam ümmeti, haksızlık, zorbalık, baskı, zulüm ve adaletsizlik karşısında susma! Hakkın ve hakikatin yolundan ayrılma! Fitne ve fesada karışma! Darda, sıkıntıda, çıkmazda olduğunda ve bunaldığında Allahın Kitabına ve Resülullahın sünnetine sımsıkı sarıl, bu yoldan ayrılma!”
Biz dahil İslam coğrafyası bu mesajı okuyabildik mi, anlayabildik mi? Bırakalım İslam coğrafyasındaki akan kanı, dökülen gözyaşını, yapılan zulmü, zorbalığı, Müslüman katliamını, kendi ülkemize bakalım! Allah aşkına Fetöcülerle Halife Yezid’in adamları arasında ne fark var? Şehit olan 251 kişi ile Hz. Hüseyin’in mücadelesi arasında ne fark var? Aynı dava uğruna şehit olmadılar mı? Mümin feraset sahibi, akıl sahibi olmalı, fitneyi, fesadı, kimin zorba, kimin cani, kimin alçak, kimin hain olduğunu bilmeli, çözmeli, fark etmeli! Fark edemiyorsa kendini sorgulamalı! Hakkın, adaletin, gerçeğin, Allahın davasının yanında ne kadar durduğunu, ne kadar mücadele ettiğini bir kez bir kez bir kez daha sorgulamalı. Mümin tuzağa düşmemeli, bir kere ısırıldığı yerden tekrar ısırılmamalı! Çünkü, elinde bütün çağları aydınlatacak kitap, KURAN-I KERİM, alemlere rahmet olarak ve bütün insanlığa gönderilmiş bir Peygamber, HZ. MUHAMMED MUSTAFA (S.A.V) var.
Başka ne lider, ne rehber, ne yol, ne aydınlatma aracı arıyorsun?
Şayet biz bütün bu gerçekleri bilip de, zorbalığa, zulme, baskıya karşı çıkıp, Hakk’ın, hakikatin, gerçeğin, adaletin, mücadelesini vermiyorsak, yazıklar olsun bize! Gerçek müminlerden miyiz diye soralım kendimize!?
O zaman şu soruyu da soralım, “Seyyidü’ş-Şüheda Hz. Hüseyin Efendimiz ve Ehl-i Beyt boşuna mı şehit oldular?” Buna hangi vicdan sahibi müminin gönlü razı gelir.
Şayet biz Hz. Hüseyin Efendimizin mesajını doğru okuyup, doğru anlamamışsak, o zaman kendimizi, kendimizden geçinceye kadar zincirlerle işkence yapalım, kendimizi cezalandıralım ama Allah’ın cezasının da daha sert olduğunu unutmayalım!
YENİ BİR SİLKİNİŞ, YENİ BİR DİRİLİŞ, YENİ BİR ŞAHLANIŞLA, HEP BİRLİKTE GERÇEK VE HAKİKATİN IŞIĞINDA, ALLAH’IN DAVASININ GERÇEK MÜCADELESİNİ VERELİM, İSLAM’IN ŞEHİTLERİNE LAYIK OLALIM...
İSMET TAŞ – İç Anadolu Birliği Genel Başkanı
Dünya Muhabirler Birliği Türkiye Başkanı
İSMET TAŞ
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.