Bundan bir müddet önce İzmir Orduevinde bir üsteğmenin düğünü icra edilmiş, annesi, halası, teyzesi ve daha birçok hısım akrabaları ve misafirleri başörtülü oldukları için düğün salonuna alınmamışlardır. Bu insanların gözyaşlarının yağan yağmura karışması Türk Milleti'nin vicdanını sızlatmıştır.

1970'li yıllarda Ege Bölgesinde Selçuk ilçesinde turistik bir gösteride genç kızlarımıza Yunan kıyafetleri giydirilmiş, ellerine verilen toprak kadehlerle şarap tanrıçası şerefine kadeh kaldırtılmıştır. Bunlar şarap içtikleri ve şarap tanrıçası şerefine kadeh kaldırttırıldıkları için şirke ve küfre sokulmuşlardır. O anda muhtemel ki, İzmir dağlarında şehit olan dedelerinin ruhu sızlamıştır.

Türk Milletinin mürteci olarak itham edildiği tarihlerde zamanın Cumhurbaşkanı ''Başörtülü kızlar Suudi Arabistan'a gitsin'' deme gafletinde bulunmuştur.
Batı'dan ülkemize giren yıkıcı kültür akımları içinde çok daha vahim olanları da vardır. Ne yazık ki internet, televizyon, telefon gibi iletişim vasıtaları bu yıkıma alet olmaktadır.

Diğer taraftan demokrasi ve özgürlük anlayışındaki hatalar bu ahlaksızlıklara geçit vermektedir. Bazı yöneticiler olayları seyrine bırakırken bazları da çekingenlik içinden sessiz kalmaktadırlar.
Kültür istilasındaki vahamete vurdumduymazlığa, sessiz kalışa büyük mütefekkir, şair-i azam merhum Abdurrahim Karakoç'un bir dörtlüğü ile cevap veriyorum.
Ya İslâm'da erirsin,
Ya inkârda çürürsün.
Yol burada bitmiyor,
Gittiğinde görürsün.

ALPEREN AYDIN