Kent Tarımı
Hacettepe Üniversitesi’nde geçtiğimiz günlerde küçük ama anlamı büyük olan bir “ekim şenliği” gerçekleşti.
İç Mimarlık ve Çevre Tasarımı Bölümü öğrencilerinden Nergiz Amirov’un, doktora projesi kapsamında 4 yıl önce temin edip çoğalttığı yerli ata tohumlarından elde edilen sebze ve meyve fideleri, kampüs bahçesinde toprakla buluşturuldu.
“Kampüs bahçesi” deyince aklınıza koca bir tarım alanı gelmesin. Kampüs içinde hazırlanmış 200 metrekarelik bir alan burası.
Projenin iki ana hedefi var:
Birincisi, milli servetimiz olan ata tohumlarını yeşertip çoğaltmak.
İkincisi “kent tarımı”nı gündeme getirmek.
İlki tamam; peki kent tarımı nedir, ne değildir, niçin gereklidir?
Projenin destekçilerinden Fakülte Dekanı Prof. Dr. Meltem Yılmaz, bu soruya şu cevabı veriyor:
“Kent tarımı çok önemli bir kavram. Çünkü günümüzde insanların özellikle sağlıklı gıdaya çok ihtiyacı var. Ancak günümüzde kentlerimiz maalesef birinci sınıf değerli olan tarım topraklarını yutuyor. Genişleyerek, birinci sınıf tarım topraklarının üzerinde binalar inşa ederek, biz aslında tarım topraklarımızı kaybediyoruz. O yüzden biz diyoruz ki kent tarımını tekrar güncelleyelim. Zaten var olan bir kavramdı; ama unutulmuştu. Biz de bunu tekrardan gündeme getirmek istiyoruz. Kentlerdeki yapılar arasındaki boşluklarda, yapıların avlularında, hatta balkonlarında neden tarım yapılmasın? Bu tamamen istekli ve gönüllü olmakla ilgili. Özellikle günümüzde gıdanın bu kadar pahalı olduğu ve nasıl yetiştiğini bilmediğimiz zamanlardan geçerken; örnek olarak biz burada gıdalarımızın nasıl yetiştiğini bileceğiz.”
Prof. Yılmaz’ın özellikle “Kentlerdeki yapılar arasındaki boşluklarda, yapıların avlularında, hatta balkonlarında neden tarım yapılmasın?” ifadesinin altızı çizmek istiyorum.
Küresel gıda krizinin konuşulmaya başlandığı günümüzde tarım çok daha önemli hale gelmiştir.
Tabi burada benim kastım “endüstriyel tarım” değil.
Çünkü bugün endüstriyel tarımın götürü ve zararı, getiri ve faydasından fazladır.
Uzman görüşlerine göre de, endüstriyel tarımla yerel tohumlar yerine çiftçileri her yıl yeniden tohum satın almaya mahkum eden şirket tohumları yaygınlaşmıştır.
Bu tohumlar kimyasal gübrelere ihtiyaç duyduğundan, endüstriyel tarım bir yandan çiftçileri girdi kullanımına bağımlı hale getirirken, öte yandan bu girdileri üreten çokuluslu şirketlere geniş pazar olanakları meydana getirmiştir. (Özellikle son dönemde çiftçilerimizin hep girdi maliyetlerinin yüksekliğinden yakındıklarını akıllarınıza getirin lütfen.)
Diğer yandan bu kimyasallar çevreyi kirletiyor, ekolojik dengeyi bozuyor, tarımın doğal ekosistemlerle bağlantısını koparıyor ve insanların sağlığını tehdit ediyor.
Neticede kimyasal girdilere bağımlı oluşu ve her müdahalesi ile ekosistemi bozduğu için zaten tartışmalı olan “endüstriyel tarım”a alternatif tarım teknikleri üzerine kafa yormalıyız.
Bunların başında doğayla barışık geleneksel ve kentsel tarım modelleri gelmektedir.
Hacettepe’den Prof. Dr. Meltem Yılmaz gibi Yeditepe Üniversitesi’nden Prof. Dr. Metin Turan’ın da bu konuda son derece önemli tespitleri bulunuyor.
Prof. Turan, özellikle pandemi süreciyle ülkelerin, şehirlerin ve beldelerin tarımsal olarak kendine yeten bir hale dönüşmeye çalıştıklarına vurgu yaparak, tarımsal değeri olan her bir alanın etkin bir şekilde üretime alınmasının hem ekolojik hem ekonomik hem de toplumsal refah açısından önemli katma değerlere sahip olduğunu söylüyor.
Kent tarımının ülkelerin geleceği için önemine işaret eden Turan, “Kent tarımı için hem çevre bilimcilerin, hem tarım bilimcilerin, hem de mimarların işin içerisinde yer alması gerekiyor. Kast ettiğimiz şey tamamen bilimsel, ölçülebilir ve ekolojik anlamda doğayla iç içe bir yapının oluşturulması” diyor.
***
Daha önceleri de çok defa yazmışımdır…
Gerek geleneksel gerekse kent tarımında belediyelere büyük görevler düşmektedir.
Belediyelerimiz bu konuda yol açıcı, zemin hazırlayıcı olmalıdırlar.
Bu iş sadece uygun fiyata fide dağıtmakla olmaz.
Bir kere o fideleri ata tohumlarından kendileri üretmeli ve bu işi ciddi ciddi yapmalılar.
Ardından şehir merkezlerinde olsun, çevre bölgelerde olsun… Halkın ekip biçebileceği doğal tarım alanları oluşturulmalı…
Hele hele Büyükşehirlerde kent tarımına çok ihtiyaç var..
Çünkü insanların yaşam alanlarında stresini alan, onları psikolojik anlamda da rahatlatan bir teknik bu…
Düşünsenize, her bir ilçemizde bir Kent Çiftliği kurulmuş… Nasıl olur ama?..
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.