Karanlık Zamandan Bir Sultan
18 Kasım 1922 yılında halife seçilen Abdülmecid Efendi, Cumhuriyet sonrası 3 Mart 1924 Yılında ani bir kararla, 17 kişilik ailesiyle birlikte sürgüne gönderilmek üzere akşam Dolmabahçe sarayına, dönemin İstanbul emniyet müdürü polislerle gelir. Mübarek o esnada Kuran'ı Kerim okumaktadır. Müdür ve polisler odaya girer "45 dakika zamanınız var. Hazırlanın sürgüne gönderiliyorsunuz" derler. İtiraz etse de, emrin Ankara'dan geldiği anlatılır.
Mübarek, okumakta olduğu Kuran'ı Kerimi kapatır, Ellerini Semaya kaldırarak,
"Allah'ım görüyorsun uğruna can ve cananlar verdiğimiz vatanımdan sürgün ediliyorum. Gurbet ellerde ölürsem, beni Peygamber Efendime komşu eyle.” der ve apar topar ailesiyle birlikte hazırlanırlar. Yine apar topar Haydarpaşa tren garına getirilirler. Önce Belçika'ya oradan da Fransa'ya gönderilir.
Abdülmecid Efendi Fransa'da Müslümanlarla Camilerde buluşur. Müslümanlar üzüntülerini dile getirirler, hürmet ve izzette bulunurlar. Çaresizliklerini bildiklerinden yardım etmek isterler ama Abdülmecid efendi asla kabul etmez.
Haydarabad Nizamı (Pakistan) Osman Han, Halifemize yardım etmek ister fakat kabul görmeyince, o dönem genç bir kız olan Darüşşevar sultanı büyük oğlu Azam Cah için ister.
Buradaki önemli detay, şayet dünür olursak yardım edebilirim düşüncesidir.
Müslümanların ricası üzerine kızını Haydarabad Prensine verir ve dünür olurlar. Yine yardımları kabul etmez. Mübarek ve ailesi uzun yıllar Fransa'da yaşar, çok yokluklar çekerler. 1944 yılında hastalanır. Hasta yatağında ölünce vatanına, Türkiye’ye Defnini vasiyet eder, uzun sürmez vefat eder.
Kızı Darüşşevar Sultan Haydarabad prensiyle evli olmasından dolayı Pakistan vatandaşıdır ve Türkiye'ye rahat girebilmektedir. Babasının vasiyetini yerine getirebilmek için (Özellikle İnönü’ye) Defalarca Türkiye'ye gelir ve yetkililere yalvarır.
Hatta Bulgaristan sınırından Türk tarafına girişe defnedelim dönüp gidelim diye yalvarır. Ama asla izin verilmez.
Bir umut diye tam 10 yıl yani 1944 ile 1954 Yıllarında Türkiye'ye defni için Fransa'da morgda bekletilmiştir. Fakat Türkiye’ye defnedilme vasiyeti kabul edilmez.
Darüşşevar Sultan hem umre için, hem de babasının 10 yıldır Morgda bekleyen cesedinin defni için Suudilerden, Türkiye Hükümetine girişimde bulunup bu konuda yardımcı olmalarını ricaya gider. Sudiler talebi kabul ederler ve hemen Türk Hükümeti ile irtibata geçip durumu ve talebi iletirler, ama maalesef talep kabul görmez.
Suudilerde bu duruma çok üzülür, mübarek zatın, Arabistan topraklarına defnedilmesini kabul ederler.
Morgdan alınan ceset Arabistan’a getirilir. Dönemin Suudi yetkilileri Peygamber Efendimizin ailesinin ve sahabelerin Kabristanı olarak bilinen Cennet-ül Bâkî(Cennet bahçesi) Mezarlığına defnedilmesini isterler ve buraya defin edilir. Böylece son halifenin duası kabul olur ve Peygamber efendimize komşu olur.
Tam 10 yıl Türkiye’ye defnedilmek için morgda bekletmek. Evlatlar için vefa borcu, hükümet için züldü.
Gelelim Darüşşevar Sultan’a, onda Türkiye'ye dair kalan tek hatıra giderken sarayın bahçesinden oynamak için aldığı bir taş...
Bu taşı ölene kadar saklamıştır.
Darüşşevar Sultan, aynı zamanda önemli bir ressam olan babası Halife Abdülmecid Efendi’ye de ilham vermiş ve Halife, kızının bir kısmı bugün Dolmabahçe Sarayı’nda halâ mevcut olan çok sayıda tablosunu yapmıştı.
Darüşşevar Sultan 2006 yılında 92 yaşında Londra’da vefat etti. Daha önceden babasına izin vermeyen yetkililere bir nevi küserek "Beni Türkiye’ye defin etmeyin" diye vasiyet ettiğinden dolayı Brookwook Müslüman Mezarlığı’nda, annesi Mehisti Hanımefendi’nin yanında toprağa verilmişti...
Ruhları şad olsun, Allah rahmet eylesin.*
______
*Alıntı
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.