İsmet TAŞ

İsmet TAŞ

“Kapanamazsınız! Örtünemezsiniz! Biz Atatürk’ün çocuklarıyız!“

“Kapanamazsınız! Örtünemezsiniz! Biz Atatürk’ün çocuklarıyız!“

Bu ve benzeri sözleri, otobüste, metro da, pazarda, sokakta, özetle hayatın her noktasında açık hanımlarımızın kapalı hanımlarımıza yüksek tonda söylediği sözlerin sadece bir kısmı. Ve bu hakaretler artarak fütursuzca devam ediyor.

Bu olaylara sadece sıradan bir tepki olarak bakacak olursak, en büyük hatayı yapmış oluruz. Çözüm olarak da karşı tepki ve hakaretler olursa bu ikinci büyük yanlış yapılmış olur.

O halde büyük fotoğrafa şöyle kısa bir özetle bakalım. Bildiklerinizi hatırlatalım, hatırlarken de hafızalarınızda bizim söylemediklerimiz den çok daha fazlası canlanacaktır.

Türk –İslam Tarihine baktığımızda, bu milletin cepheden cepheye zaferle koştuğunu, mefkûre olarak da, “Allah’ın adını yeryüzünde yaymak, adalet, şefkat, merhamet, sevgi medeniyetinin bütün cihana hakim kılmak istendiğini ” görürüz.

Tarih, ideolojiler kavgası olduğuna göre, Hilal-Haç kavgasını tarihin her noktasında görmek mümkün.
Birbirine taban tabana zıt iki farklı kültür. Birisi kaynağı mitolojilere, efsanelere, masallara dayanan, ne olduğu belli olmayan karmakarışık, gayri insani, gayri ahlaki, Judeo Grek Yunan Kültürü (ki Yunan diye bir millet yok. Böyle ifade edildiği için bu deyimi kullanıyorum) Batı Kültürünün temelini teşkil eder, Türk-İslam Kültürünün kaynağı ise, Kuran ve Sünnettir. Toplumlar her iki kültürde hayatlarını inandıkları ideolojilere göre yaşarlar.

Cephede Hilal’i mağlup edemeyen Haç, istisnasız her türlü ahlaksızlığı ile ajanlarıyla, misyonerleriyle, ellerinde bulunan müthiş sermayeleriyle, akıl sınırlarını zorlayarak, bütün yolları deneyerek, insanımızın beyinlerini , “iğfal” etme yoluna girmişler bunda da kısmen başarılı olmuşlardır.

Osmanlıyı yıkmışlar ama kültür ve medeniyetimizin özünü oluşturan inanç ve değerlerimizi elimizden alamamışlar, istediklerini gerçekleştirememişlerdir.

Bütün yapmak istedikleri tek bir kurşun dahi atmadan, önce beyinleri işgal edip sonra insanımızı köleleştirerek ülkeyi işgal etmek. Biz buna “SESSİZ İŞGAL” diyoruz.

Yüz yıllık Cumhuriyet Tarihimizde, sürekli olarak halk ile halkı yönetenler arasında soğuk bir savaş yaşanmış, yönetenlerin halkı istedikleri gibi kullanma ve yönlendirme isteklerini görürüz. Bunu zaman zaman eğitimle, bazen baskıyla, zorbalıkla bazen de ihtilal ve darbelerle yapmışlardır.

Hemen kısaca hatırlatalım; nasıl kurulduğu herkes tarafından bilinen İstiklal Mahkemeleri tarafından uydurma suçlarla âlimlerin idam edilmesi, halka liderlik yapacak insan sayısının yok denecek kadar azalması, tam olarak hangi maksatla yapıldığı bilinmeyen, kılık, kıyafet, şapka devrimi, ( 1926 yılında kanunlaşan kılık kıyafet devriminde, sadece erkeklerin kıyafetleri şekillenmiş, hanımların kıyafetleri ile ilgili her hangi bir hüküm bulunmamaktadır.)bir gecede halkın kültürünü yok eden harf devrimi, Kuran-ın ve Ezanın Türkçe okunması çalışmaları, şeflik döneminde inanç ve kültürünü öğrenmek isteyenlere karşı yürütülen zulümler ve baskılar, eğitimimizin geleceğini ipotek altına alan, ABD ile 1947 yılında imzalanan Full-Brigt anlaşması, ihtilallar ve darbeler sonrasında yapılan baskılar, başörtüsüne karşı yürütülen mücadele, ikna odaları, bin yıl süreceği ifade edilen 28 Şubat post modern darbesi, Başbakan Ecevit’in sırf başörtüsünden dolayı Merve Kavakçı’ya yönelik” “Burası devletin en yüce kurumudur. Burada görev yapanlar devletin geleneklerine göreneklerine kurallarına uymak zorundadırlar. Burası devlete meydan okunacak yer değildir. Lütfen bu hanıma haddini bildiriniz” sözleri, daha sonraları benzer tavırları bazı vekillerin devam ettirmesi, özellikle daha düne kadar, askerimizin komuta kademesinin, bazı siyasi partilerimizin, başörtüsüne, giyim ve kuşama karşı göstermiş oldukları tepkiler, bugün yaşananların alt yapısını oluşturmuştur.

Dünden bugüne bütün bu olanları üst üste koyduğumuzda, kimin veya kimlerin bu ülke ve insanı üzerinde nasıl çalıştığı, başta sosyal medya olmak üzere, fonlanan basın, yazılı ve görsel medyanın psikolojik ve sosyolojik baskıları neticesinde, halk ve bir takım kendini milliyetçi-muhafazakâr olarak tanımlayanlar manipüle edilmiş bu günlere gelinmiştir.

Dün,”milliyetçiler-muhafazakârlar iktidara gelirlerse yaşam tarzımıza müdahale ederler” diyerek korku salmak isteyenler, b u gün kendilerinin aynı müdahaleyi yapmaları, yıllarca bu halk üzerinde kendi inanç ve değerlerine yapılan baskıların aldatmacaların, manipülasyonların bir sonucundur.

Dün, sağcı-solcu, Alevi-Sünni, Türk-Kürk diye kamplara bölmek isteyenler (ki bunda da kısmen başarılı oldular) o çalışmalarını daha da ileri götürerek, kılık, kıyafeti bahane ederek Atatürk’ün çocukları veya karşıtları olarak ötekileştirme, ayrıştırma, kamplara bölme, halkı karşı karşıya getirme yoluna gitmektedirler.

Tezgâh, üst aklın tezgâhıdır. Yıllarca ince ince, ilmek ilmek dokunarak hazırlanmış bu günlere getirilmiş bir oyundur.

PEKİ, BU OYUNU NASIL BOZAR, BU TEZGÂHI BAŞLARINA NASIL GEÇİRİRİZ?

Öncelikle bunun bir Hilal-Haç kavgası olduğunu bilelim, düşmanın oyunu ve tuzağı olduğunu görelim. Sonra da asla ve kesinlikle kimse kimsenin, giyimine, kuşamına, inanç ve değerlerine, yaşam tarzına ne karışalım ne de müdahale edelim. Kişisel hak ve özgürlüklere sonuna kadar saygı duyalım. (sokakta gördüğümüz rahibelere ses çıkarmazken, kendi insanımıza neden tahammülsüzlük gösteriyoruz? Sorusunu kendimize soralım)

Hiçbir şekilde suçlayıcı, ayrıştırıcı ve nefret dilini kesinlikle kullanmayalım. Yapılan kışkırtıcı söz ve hakaretlere karşı, sevgi, saygı ve hoşgörüyü kendimize şiar edinelim. Yaratılanı sevelim, Yaratan’dan dolayı.

Ülkemizi ve milletimizi korumak, inanç ve değerlerinize sahip çıkmanın bir vatan görevi olduğunu, bu şuur ve anlayış içerisinde hareket etmemiz gerektiğini hiç unutmayalım. Hele hele yapılan saldırılara cevap vereceğim diye düşmanın ekmeğine birde biz yağ sürmeyelim.

Bu milletin ferasetine inanıyor, bu tezgâhı da kuranların başlarına geçireceğimizden zerre kadar kuşku duymuyordum.

Bu vesile ile yeni öğretim yılının bütün öğrenci ve öğretmenlerimize hayırlı olması,

Selam ve dua ile.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
SON YAZILAR