Ahmet Fidan

Ahmet Fidan

“Je ne suis jamais Charlie!”

“Je ne suis jamais Charlie!”

Yazı başlığının anlaşılmamış olması normal. Fransızca bir karşı tepki cümlesi. Cereyan eden malum terör hadisesine bir tepki olarak Fransızların “Je suis Charlie”  diye bir slogan ürettiler. Fransızların “Ben şarli” demesi son derece yerinde ve normal. Ama Türkiye’de “Ben şarliyim” denmesini anlamakta, açıklamakta, yorum yapmakta zorlanıyor insan. O sebeple yazıya başlık, bir frankafon olarak “Ben asla Şarli değilim” cümlesini tercih ettim.
Böyle bir başlığın tercih edilmesinde pek çok gerekçe sıralanabilir.  Özellikle iki sebep üzerinde birlikte düşünmekte yarar var. Öncelikle “Terör” kavramı, Ortadoğu’nun kalbinde bir paslı çivi, bir hançer gibi duran İsrail’in bir devlet politikası, bir hayat biçimidir. Çünkü Yahudi, hayatını Müslüman kanı ile ayakta kalma ilkesine dayandırmaktadır. Terör, Yahudi için haklı (!) bir gerekçedir ve dünyayı buna inandırmakta başarılı olmuştur. Terörü Yahudi yaparsa hak, Filistinli Müslüman yaparsa suçtur. O sebeple sözüm ona “Dünya Barışı”(!) için kurulmuş bulunan Birleşmiş Milletler bile İsrail’in amacı ve niyeti doğrultusunda taammüden kullanılmaktadır. 
 “İsrail’den sonra hangi devlet?” diye bir soru akla gelirse, cevap açık ve sarih Fransa’dır. Çünkü Paris hükûmetinin dış politikası kan ve sömürü üzerinden yürütülmektedir. Çok açık bir ifade ile Fransa eli kanlı sömürgeci bir devlettir. Çok uzağa gitmeğe gerek yok. Son yüz yılın tarihinin sayfaları Afrika başta olmak üzere, orta doğu, uzak doğu ve Dünyanın pek çok yerinde Fransız katliamlarının silinmemiş izleri ile doludur. 
Kan üzerinden iktidarını Suriye’de sürdüren katil Esad hala ayakta ise, arkasında Fransa bulunmaktadır. Libya’da “Arap baharı”nı kana boğan Fransa hükümetidir. Nijerya’da hala Müslüman katliamını sürdüren Fransız askerleridir. Irak ve Ruanda’da sürmekte olan iç savaşın taraflarından birisi ve en önemli faili Fransızlardır. Cezayir’de Osmanlıdan koparıldıktan sonra yüz yıldan fazla süren savaşta bir buçuk milyon Müslümanın kanını akıtan yine Fransızlardan başkası değildir.
 Kıta Avrupası’nın istikbalinde gelişmekte olan ve büyüyen İslâm’a karşı açık ve sinsi politikaları kilise ile beraber planlayan, hareket eden yine Fransız hükümetidir. Hz. Peygamber’e hakaret içeren karikatürleri yayınlayan dergiyi “Düşünce özgürlüğü” kisvesi ile himaye eden yine Fransız hükümetidir. Kısa cümlelerle hatırlatılan Fransız cürmü bunlarla sınırlı değildir. Ama bir gerçeğin altını ısrarla çizmekte yarar var. Fransa terör belasını hep sınırları dışında tutmuş ve başarılı da olmuş,  Charlie olayına gelene kadar.
 İlk kez kendisine karşı yapılan etkili bir terör olayı ile yüz yüze gelen Fransa, acıyı ciğerlerinde hissetmekte ve her yönüyle şaşkınlık içindedir. Fransız halkı ve yönetimi başkalarında seyretmeğe alıştıkları olaya hazırlıksız yakalandılar. 
Değişmez kaidedir; etki tepki doğurur. İslâm’a ve yüce değerlerine hakareti savunmanın bir gün tepki doğuracağı biliniyordu ve beklenen akıbete duçar oldular.
 Paris terör saldırısının sonuçlarına Türkiye açısından nasıl bakılmalı?  Cezayir asıllı iki Fransız vatandaşının bizi ilgilendiren yönü faillerin Müslüman olmaları. Yaptıkları doğru mu yanlış mı ayrı bir konu ama faillerin kendilerini “Müslüman” olarak tanıtmaları ülkemizi özellikle Müslümanları yakından ilgilendirmektedir.
Olayın faillerinin Müslüman olması bahanesi, İslâm’a karşı kilisenin düşmanlığını büyütmektedir. O iki Fransız vatandaşının eylem ve işlemleri anti İslâm olarak kullanılmaktadır.  Allah indinde yaptıkları hata ise cezasını görecekler. Ama bizim bilmediğimiz çirkin bağlantıları var ise yine cezalarını çekeceklerdir. 
Otuz beş yıldan beri Türkiye’de binlerce insanın kanına, malına canına mal olan bir terör yaşanmaktadır. Bu teröre en büyük destek Fransızlardan gelmiştir. Fransız Cumhurbaşkanının eşleri işini gücünü bırakıp, Diyarbakır’ı mesken tutmuş, teröre destek vermiştir. Yetmemiş, Paris’te firari PKK katillerine kucak açmış, her tür imkânı sağlamıştır. BM’de Türkiye’nin konu edildiği her oylamada aleyhte oy vermiştir. 
 Son bir örnek, Sultanahmet Polis Karakoluna yabancı bir teröristin gerçekleştirdiği terörde Fransa veya Fransızlar ne tepki vermişlerdir? Herhangi bir Fransız veya basını “Je suis Turquie” diyebilmiş midir? 
Türkiye ve Türk insanı, Fransızların başta PKK kaynaklı terör olaylarına ve özellikle Sultanahmet Polis karakoluna yapılan vahşi saldırıya ne kadar ilgi duymuşlarsa o kadar ilgi duymalı. 
Bu milletlerarası bir usuldür ve adına “mukabeleyi bil misil” denilmektedir.
 
G Ü N Ü N   H İ K M E T İ 
“Müminler, müminleri bırakıp da kâfirleri dost edinmesin. Kim bunu yaparsa, artık onun Allah nezdinde hiçbir değeri yoktur. Ancak kâfirlerden gelebilecek bir tehlikeden sakınmanız başkadır. Allah, kendisine karşı (gelmekten) sizi sakındırıyor. Dönüş yalnız Allah’adır.” Ali İmran, 28
 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
SON YAZILAR