İşte ecdat İşte edep! Fatih Sultan Mehmet Hazretleri
Yüzyıllardır devletler kurup devletler yıkmış şanlı bir mazi... Savaş ahlakı olsun, ticaret ahlakı olsun her konuda örnek gösterilebilecek bir medeniyet. Gönüller yakan, oluk oluk kan döktüren bir sevda ve ülkü. Kılıcının gücünden çok örnek yaşantısıyla baş çöktüren ecdat. Size lâyık olma sevdasının ağırlığıyla acı acı kıvranıyoruz. Bize bıraktıklarınız ve başımızı eğdirmeyecek temizlikte tarihiniz için yüce Allah’a ne kadar şükretsek azdır. Bugün Sultan Fatih Hazretlerinden örneklerle onların başarılı dönemlerinin neye borçlu olduğunu kavramaya çalışacağız.
Aslında Sultan Fatih Hazretleri; “Zaferin sırrı Hazreti Peygamber’in (s.a.v) izini takip etmektir!” diyerek bize yolu göstermiştir. O sır ki Fatih Bosna’da Boşnakça yaptığı bir konuşmayla 50.000 Boşnak’ın Müslüman olmasına vesile olmuştur. O sır ki papazları Müslüman yapabilecek kudrettedir. O sır ki kendisini mahkemede yargılattıracak güçtedir. Mahkemede eli kesilecek olan Fatih, karara rıza gösterecek ve kadıya:
Bak kadı! Padişah olduğum için iltimas yoluna gidip de adaleti yerine getirmeseydin şu belimdeki kılıç ile başını uçuracaktım" der. Padişahın bu sözü üzerine kadı; “Sen de ben padişahım diye kararıma karşı çıksaydın ve mahkemenin huzurunu bozsaydın minderimin altındaki hançerle ben de seni kalbinden hançerleyecektim” der. İşte gidilecek nurlu iz! İşte sırrın tezahürü ve davacının İslâm’a girişiyle düşen ceza…. Menkıbeler bize ayrılan köşeye sığamayacağı için iki tanesini anlatmakla yetineceğiz.
Fatih, fetih sonrasında vezirleri ile beraber hocası Akşemseddin hazretlerinin ziyaretine gitti. Fatih, hocasının huzuruna girdi. Fakat Akşemseddin hazretleri hiç aldırış etmeyip yerinden kalkmadı. Hâlbuki her zaman Fatih için ayağa kalkardı. Genç padişah hocasına karşı bir hata ettiğini zannedip çok üzüldü. Sevdiklerinden birine durumu anlattı. O da Akşemseddin hazretlerine bu hâlinin sebebini sordu. O büyük âlim; “Cenâb-ı Hakkın eski hakan ve sultanlara nasib etmediği bir fethi gerçekleştiren bir padişahta olması muhtemel gururu terbiye etmek için bu hareketi yaptım” dedi. Bu haber kendisine ulaşınca o zamana kadar öyle sevindiği görülmemişti. Bu hâlini şöyle izah etti; “Beni böyle görüp İstanbul’un fethine sevinir sanmayın. Beni asıl sevindiren şey, Akşemseddin’in benim zamanımda olmasıdır” dedi. İşte ecdat, işte edep! İşte gerçek varoluş, imanla varoluş, ihsanla varoluş, evliya duası ve Allah’tan gelene rıza. Nefsinin ezilmesine nefsini razı etmek, işte gerçek büyüklük!
Fatih Sultan Mehmet, Ebul Vefa Hazretlerinin kapısına geliyor. Ebul Vefa Hazretlerinin talebelerinden birisi kapıyı açıyor ve koca sultanı karşısında görünce şaşırıyor, buyurun efendim deyip isteğini soruyor. Fatih; “Hocamın elini öpmeye, dua istemeye geldim” diyor. Talebe hemen koşarak hocasına Fatih Sultan Mehmet’in kapıda beklediğini, müsaade istediğini belirtiyor. Verilen cevap gariptir; “Müsait değiliz, görüşemeyiz, geri dönsünler.’’ Talebe, Fatih’in öfkeleneceğini düşünerek hocasının cevabını Fatih’e iletiyor. Aksine, Fatih boynunu büküyor ve gözleri doluyor, lalasına; “Gördün mü lala, Bizans’ın aşılmaz denilen surlarını aştık, bir tahta kapıdan geçemiyoruz” diyor. Fatih mahzun şekilde giderken talebe hocasının yanına geri dönüyor. Bakıyor ki Ebul Vefa Hazretleri de ağlıyor. Hocasına; “Efendim, üzerek gönderdiniz, üzüleceğini de muhakkak biliyordunuz ama gördüm ki ondan ziyade siz üzgünsünüz ve ağlıyorsunuz. Allah aşkına bana söyleyin kısa bir ziyaret olabilirdi ve siz daha bugüne kadar kimseyi kovmadınız, geri çevirmediniz. Hikmetinizin nedenini anlayabilir miyim?” deyince Ebul Vefa Hazretleri cevaben; “Evlat, o gaza askeridir, biz dua askeriyiz. O, orda lâzım, biz burada… Aşka ehildir, kabiliyetlidir. Bu sohbetin tadını alırsa devletten soğur, buradan çıkmak istemez, işler aksar. Ben ona görüşemeyiz, sen lâyık değilsin demedim bilakis onu çok severim. Dediğim şudur, o da anladı; sultanım şimdi git, ayrılık olmayan yerde görüşelim dedim” buyurdular.
Buradan şuna varacağız. Koca Fatih istese zorla da olsa kapıdan geçip görüşemez miydi? Elbette görüşürdü. Ebul Vefa Hazretlerinin ne demek istediğini anladı hem ona hem kendine zulmetmek istemedi. Buyruğa başını büktü, gönlünü razı etti. İşte Fatih’i Fatih yapan buydu. Bir şairin dediği gibi: Fatih'e verilen görev, maddeyi imar idi/ Fatihi Fatih yapan manevi mimar idi/ O Bizans'ı dövmeden, kendi nefsini dövdü/ Başka söze ne hacet, onu Peygamber övdü/
İşte bugün, dua ordusuna ne kadar kıymet veriliyor? Her yanımız bereketsizlik. Torpilin, haramın, adaletsizliğin had safhada olduğu ve ılımlı İslam anlayışıyla ucuz fetva dağıtılarak ortalığa fahişeninkine benzer gülücükler saçıldığı bu dönem, bu düzen, bu düzensizlik! Nerde Fatihçe nizam ve adalet?
Ya Rabbi senin yardımına muhtacız… Ya Rabbi senin sevdiklerinin yardımına muhtacız… Ya Rabbi ayağımızı kaydırma…
“İşte Ecdat İşte Edep!” başlığı altında tarihimizin diğer örnek şahsiyetlerinin yaşantılarıyla sizleri ara ara buluşturmaya çalışacağım. Cennet mekân Fatih Hazretlerinin bir sözüyle yazıma son veriyorum. “Şeytan var diye imandan ümit kesecek değiliz!”
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.