İmam-ı Şafi ve Şiir
İmâm Şâfiî, iki yaşında babasını kaybedince, annesi tarafından Mekke’ye götürülmüştür. Annesinin de teşvikiyle daha küçük yaşlardayken ilim meclislerinde bulunmuş, yedi yaşında Kur’ân-ı Kerîm’i, on yaşında İmâm Mâlik’in hadîs kitâbı Muvattâ’ı ezberlemiş, 13 yaşında Kur’ân-ı Kerîm’i tefsir etmeye, 20 yaşında da fetva vermeye başlamıştı.
Genç yaşlarda Arapçanın önemini kavrayan İmâm Şâfiî, Arap dilini daha iyi öğrenebilmek için Arapçayı oldukça fasih konuşan, Beni Huzeyl Kabilesi’ne gitti. Burada on yıl süren bir eğitim alırken, bir yandan Arapçayı ve Arap şiirini, diğer yandan atıcılığı ve biniciliği öğrendi. Bir gün bu hususu anlatırken şöyle demişti:
“Huzeyl kabilesinde kaldığım on yıl boyunca ok atmayı çok iyi öğrendim.Öyle ki attığım on oktan dokuzu isabet ederdi.”
Mecliste bulunanlardan biri ayağa kalktı ve: “Ey imam! Vallahi senin ilimdeki maharetin, atıcılıktaki maharetini geçmiştir” diyerek, İmâm Şâfiî’nin ilimdeki yüce mertebesini ifâde etmiştir.
İmâm Şâfiî, Arap şiiri konusundaki en büyük tecrübelerini bedevîler içinde geçirdiği bu günlere borçludur. Öyle ki, cahiliye devrini ve ilk dönem İslâm edebiyatını bilen meşhur âlim el-Asmaî dahi Huzeyl Kabilesi’nin şiirlerini İmâm Şâfiî’ye okuyarak tashih edecek ve İmâm Şâfiî’nin şiir bilgisine hayran kalacaktır.
İlim, ibâdet ve ihlasta zirve şahsiyet İmâm Şâfiî, tefekkür ve duygu derinliğine sahip hikmetli sözlere duyulan ihtiyacı şöyle ifade ederdi:
“Toprağın canlılığı, sükûnet içinde yağan yağmurlar iledir. Nefislerin canlılığı da arzu ve iştiyâklardadır. Kalplerin feyiz ve rûhâniyet canlılığı ise, hikmetli sözler ile kıvam bulur.”
Hayatını ilme adayan İmâm Şâfiî’nin ilme olan iştiyâkı, onu zamanının en büyüklerinden biri kılmıştı. O, ilmin ve âlimin değerini şu mısralarla ifade etmişti:
İnsan âlim doğmaz, bunu bilmeli,
İlme yoldaş olan hiç cahile benzer mi?
Bir kavmin büyüğü, sahip değilse ilme,
Küçüktür, kalabalıklar iltifat etse
Eğer âlimse kavmin küçüğü,
Büyüktür, insanlar yüz çevirse de.
Arap edebiyatçıları henüz İmâm Şâfiî’nin şiirleriyle ilgili müstakil bir el yazmasına rastlayamadılar. Çünkü İmâm Şâfiî, şiirlerini kendisi yazmamıştır. Ders halkalarında ders anlatırken, yaşadığı bir hadiseyi yorumlarken, kendi dönemindeki yaşantıyı anlatırken söylemiş olduğu şiirler, talebeleri tarafından kayda geçirilmiştir. İmâm Şâfiî’nin şiirlerinin genelde ahlâkî şiirler oluşu yüzünden zaman zaman başkalarının şiirleriyle karıştırılmıştır.
Araştırmacılar her ne kadar İmâm Şâfiî’nin şiirleriyle alâkalı bu kıstasları ortaya koymuşsa da, bunlar kesin doğrular olarak kabul edilmemelidir. Zira bu şiirler, henüz şiir edebiyatçılarının erişemediği tozlu raflarda durmaktadır.