Ey Türk evladı! “Ölü dünya dirilmeyi bekliyor”
Medeni dünya dediğimiz dünya, aslında medeniyetle, hakla, hukukla, adaletle, insanlıkla hiçbir alakası olmayan, kan içici vampirlerin hâkimiyet alanı haline geldiği, zulüm ve kan kokan, gözyaşlarının hiç dinmediği, zalimin zulmünün şiddetlenerek yükseldiği, katliamlar ve soykırımların alabildiğine çoğaldığı, oluk oluk Müslüman-Türk kanının aktığı bir kara parçası.
Peki, ne oldu da bize; bunca zulme, buna katliama, bunca soy kırıma rağmen Müslüman Türkün kanının oluk oluk akmasına seyirci kalıp, göz yumar hale geldik?
Biz değil miyiz; devletler kuran, devletler yıkan, hükümdarlara taç giydiren? Zulüm görüp haksızlığa uğrayanların hamisi, gözyaşlarını silen şefkat eli?
Biz değil miyiz; vatan, millet, devlet, bayrak uğruna şehit olmak için düğüne gider gibi giden?
Biz değil miyiz, Çin setinden, Adriyatik kıyılarına kadar vatan yapan, al bayrak ile gök bayrağı kardeş yapıp, zulme dur deyip, dünyaya adalet, barış, kardeşlik getiren? Ezan susmasın, bayrak inmesin sedaları ile cihanı inleten, adalet, barış medeniyet sancağımızı dünyanın en ücra köşesine diken?
Peki, ne oldu da bize; üzerimize, “Ölü Toprağı” döküldü? Zulümlere göz yumar olduk! Ezanların sessizliğinden rahatsız olmaz olduk!? Oluk oluk akan Müslüman-Türk kanını görmemezlikten gelir olduk?
Bilge Kağan’ın, “Ey Türk! Üstte mavi gök çökmedikçe, altta yağız yer delinmedikçe senin ilini ve töreni kim bozabilir” sözü artık tüylerimizi diken diken etmiyor mu? İçimiz ürpermiyor mu? Gök kubbe üzerimize mi indi de altında kaldık? Yoksa yer mi yarıldı içine girdik?
Artık, “Tevhit Aşkı” yüreğimizi yakmıyor mu? Bu uyku, bu zillet ne zaman son bulacak?
Hiç aklımıza geliyor mu? Arakan’da, Doğu Türkistan’da, Bosna-Hersek’te, Karabağ’da, Keşmir’de, Kıbrıs’ta, Lübnan’da, Abhazya’da, Urumçi’de, Suriye’de, Orta Doğu’da neler oldu, neler oluyor?
Kör, sağır, dilsiz mi olduk? Kalplerimiz mühürlendi mi? Türkiye, Türk’ün son kalesi değil mi? Bu ruhla mı bu kaleyi savunacaksın? Görmedim, bilmedim, duymadım, üç maymunu oynamak ne zamandan beri senin düsturun oldu?
Ne zamandan beri emperyalizmin zevk-i sefa, eğlence, uyuşturucu, aşk şarabını içer hale geldin? Düşmanın oyunlarını, tezgâhlarını başlarına geçiremez oldun?
Ne zamandan beri, doğrular yanlış, yanlışlar doğru oldu? Yanlış yapanların yanında yer almaya başladın? Haksızlıklar karşısında susan dilleri savunur oldun? “Zulüm yapan babam da olsa karşısında dururum” sözünü unutarak, sevdiğimiz insanların yanlışlarını, “Doğru” demeye başladın?
EY TÜRK EVLADI! YETMEDİ Mİ BU KADAR UYUDUĞUN KALK ARTIK SİLKELEN!?
Beyninin uyuşmasına izin verme? İdeallerini, namusunu, iffetini, dinini ayaklar altına alınması karşısında göz yumma!
Sen; atını denize sürüp; “ Şu derya önüme çıkmasaydı Sen’in adını cihana yayacaktım” diyen Tarık Bin Ziyad’ın,
“Bir nefesine bile hükmedemeyeceğimiz bir dünya için boyun mu bükeceğiz, zalime eyvallah mı diyeceğiz?” diyen Ertuğrul Gazi’nin,
“Ya muzaffer olur gayeme ulaşırım, ya da şehit olarak Cennet’e giderim. Burada emreden sultan ve emredilen asker yoktur. Zira bugün ben de ancak sizlerden biriyim, sizlerle birlikte savaşan bir gaziyim. Ölürsem kefenim, üzerimdeki elbisemdir” diyen Alparslan Gazi’nin,
“Kur’an’ın asılı olduğu yerde ben nasıl yatarım” diyen Osman Gazinin,
“Bir vakit namazımı gazaya bırakmayan, çağ açıp, çağ kapayan; “Niyetim Allah uğruna cihat etmektir. Sadece İslam dini uğruna çalışmaktır gayretim.”, “İmparatorunuza söyleyin, bizim gücümüzün ulaştığı yerlere, sizin imparatorunuzun hayalleri bile ulaşamaz” diyen, Fatih Sultan Mehmet’in,
“Mevkiler önce Allah’a sonra Devlet-i Aliyye’ye karşı sorumluluktur.” Diyen Kanuni Sultan Süleyman’ın,
“Biz bunca meşakkate alkış uğruna katlanmadık, halis niyetimiz rızayı ilahidir.” Diyen Yavuz Sultan Selim Han’ın,
“Allah, peygamber korkusu bilmez alçaklar! Unutmayın ki, intikam gecikir ama asla yaşlanmaz!” diyen IV.Murat’ın
“Bir karış dahi olsa vatan toprağını satmam, zira bu vatan bana değil milletime aittir. Milletim de bu toprakları ancak aldığı fiyata verir. Çünkü bu topraklar kanla alınmıştır, kanla verilir!” diyen Sultan II. Abdülhamit’in,
İlah-i Kelimatullah-ı yer yüzünde hâkim kılmak isteyen, din için, Allah için mücadele eden, zalimlerin korkulu rüyası, mazlumların hamisi, ilmin, irfanın, medeniyetin temsilcileri, gönüller sultanı, kâinata ilahi düzeni veren, Tevhit Aşkı ile gönülleri yanan, ECDADIN TORUNUSUN…
Ey Türk’ün has evladı! At üzerindeki ölü toprağını! Kalk ayağa kutlu mesajını ver cihana! Dün olduğu gibi bugünde dünyayı sen şekillendir! Türk’ün, adalet, barış, kardeşlik, medeniyet sancağını dik dünyanın merkezine!
Mazlum milletler, insanlık seni bekliyor! Batıdan doğuya, kuzeyden güneye, tek yumruk, tek yürek tek ruh ol!
Unutma! Senin özünde, İslam’ın ruhu, Peygamberin duası, Allah’ın Nuru var!
Sen Cundullahsın, Allah’ın askerisin! Allah’ın adını yeryüzünde hâkim kılacak güçsün!
Kalk artık! Gülsün İslam’ın yüzü! Son bulsun zalimlerin zulmü! Gür sesinle bağır, “ALLAH-Ü EKBER” duysun bütün cihan, titresin zalimler! Kır zincirleri, kurtulsun yürekler. “Tevhit Aşkıyla”! Zalimin tepesine in! Dik sancağını zalimlerin burçlarına, son ver kan içici vampirlerin hâkimiyetine!
Mazlumun, yetimin umutlarını yeşersin! Esir Türk İlleri özgürlüğüne kavuşsun! Camilerimiz öksüz, çocuklar yetim, insanlar yurtsuz kalmasın!
Abdürrahim KARAKOÇ ne güzel söylemiş;
“HESAPLAR VAR SORULMAYI,
ÖLÜ DÜNYA DİRİLMEYİ BEKLİYOR!”
VE M.K. ATATÜRK SENİ NE GÜZEL ANLATMIŞ; “MUHTAÇ OLDUĞUN KUDRET, DAMARLARINDAKİ ASİL KANDA MEVCUTTUR.”
İsmet TAŞ
İç Anadolu Birliği Genel Başkanı
Dünya Muhabirler Birliği Türkiye Başkanı
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.